murathan mungan
milliyetçilik, tarihin en büyük çıkmazıdır.
mardin jandarma alay komutanı rıdvan özden'in, savur ilçesi yakınlarında pkk ile girilen bir çatışmada vurulması, ardından karısının ve kızının yaptığı şaşkınlık yaratan açıklamalar, geçtiğimiz günlerin tartışma getiren en önemli olaylarından biriydi. anımsayacak olursak şöyle diyordu karısı:
"kocam kendisine düşen görevi yaptı. ancak bunun çözüm olmadığını da biliyordu. sadece kendisine verilen görevi ifa etmeye çalışıyordu. ben kocamı şehit olarak kabul etmiyorum. insan ancak savaşta ölürse şehit olur. burada çirkin bir politikanın sonucu ölüm oluyor. göstermelik şaşaalı tören istemiyorum. kocamın kanını bu devlete helal etmiyorum."
kocasının kendisine yazdığı mektuplarda, ettiği telefonlarda söylediklerini aktardıktan sonra: "ancak bu politikayla ne vatan kurtulur ne de bu sorun çözülür. ölmekle öldürmekle güneydoğu sorunu çözülmez." diyordu. kızının açıklaması da özlü ve etkileyiciydi: "babam öldürüyordu; onu da öldürdüler."
goethe'nin ünlü sözü: "tarihi anlamayan, onu bir daha yaşamak zorundadır." bizim "milli tarih" anlayışımız: "tarih tekerrürden ibarettir." çünkü, anlamadığımız tarihi tekrar tekrar yaşamak zorunda kalmayı tarih sanıyoruz.
ateş kirlendi. prometheus'un insanları aydınlatmak için tanrılardan çaldığı aydınlığın ateşi değil bu. bu ateş, tıpkı barbar toplumlardaki gibi yakmak, kavurmak, yok etmek için yakılıyor. uygarlığın bütün izlerini yok etmek için. insanlığın bütün değerlerini yok etmek için. çözemedikleri her şeyi ateşin ellerine teslim ederek kurtulabileceğini sananlar için yakılıyor. ateşin kendi aydınlığını değil, sonrasının karanlığını sevenlerin tutuşturduğu bir ateş bu. ateşlere atılıyoruz. bir alev kapanındayız. bir gün hepimizin üzerine kapanacak bir alev kapanındayız. halka genişliyor. köyler yakılıyor, ormanlar yakılıyor, insanlar yakılıyor, çaresiz kalan insan sonunda kendi üzerine gaz yağı dökerek yakıyor. yalnızca dirilerimiz değil, ölülerimiz de yakılıyor. yakılan kitapların, yakılan köylerin, yakılan insanların tarihinden geçiyoruz. 1978 maraş'ını unuttuğumuz için 1993 sivas'ını yaşadık. geleceğimiz unuttuklarımızdır.
toprak kan içinde. yüzyıllardır kan içinde; hem uğruna ölenlerin kanı, hem kendi kanı; bunca yıldır çözülmemiş derinliklerinde biriktirdiği lav, 2000'li yıllara girmeye çalıştığımız şu günlerde bütün gazabıyla üzerimize patlıyor. bölüşülmemiş, işlenmemiş, yağmalanmış toprak feodal bir kin gibi bütün zulmüyle üzerimize lavını püskürtüyor. toprağın kanını kaç gap yıkayabilir?
bu topraklarda derdini anlatmanın yolu hep zor kullanmaktan geçti. bunun sonuna dek böyle gitmeyeceği açıktır. sonuçta oturulacak yer bir masanın etrafıdır. 20 milyon kürt'ü öldüre öldüre bitiremezsiniz; hitler bile 5 milyonda kalmıştı.