22.01.2018

cinselliğin patolojisi

sigmund freud

antik çağların erotik yaşamıyla çağımızınki arasındaki en çarpıcı fark, eskilerin içgüdünün kendisine önem vermesine karşın bizim cinsel nesneyi vurgulamamız gerçeğidir. eskiler içgüdünün kendisini yüceltiyordu ve bu temelde daha aşağı bir nesneyi bile onurlandırmaya hazırdı; buna karşın biz içgüdüsel etkinliği küçümsüyor ve buna ancak içgüdünün nesnesinin faziletlerinde gerekçe buluyoruz.

nevrozlar; sanat, din ve felsefe gibi büyük toplumsal kurumlarla çarpıcı ve geniş kapsamlı benzerlikler sergiler. ama öte yandan, bunların birer çarpıtması gibi gözükür. bir histeri olayının, sanat çalışmasının bir karikatürü; saplantı nevrozunun dinin bir karikatürü; paranoid kuruntunun ise felsefi bir sistemin karikatürü olduğu söylenebilir. bu fark, nevrozların sosyal olmayan yapılar olduğu gerçeğinde çözümlenir; onlar, toplumun ortak çabayla elde ettiği şeylere kişisel yollarla ulaşmaya çalışır. nevrozlarda işbaşında olan içgüdüleri analiz ettiğimizde, belirleyici rolü cinsel kökenli içgüdüsel güçlerin oynadığını görürüz; öte yandan buna karşılık gelen kültürel oluşumlar, bencil ve erotik ögelerin birleşiminden kaynaklanan toplumsal içgüdülere dayanmaktadır. cinsel ihtiyaçlar, özkoruma gerekleri kadar insanları birleştirme yeteneğine sahip değildir. cinsel doyum özünde her bireyin kişisel sorunudur.

bazı kişilik özelliklerinde belli erotojenik bileşenlerle olan bağlantının izini sürmek mümkündür: örneğin inatçılık, açgözlülük ve düzenlilik, anal erotizmin kullanılmasından kaynaklanırken; hırsı belirleyen şey sidik yolları erotizmine yönelik güçlü bir yatkınlıktır. anal erotizm etkisindeki insanlar özellikle düzenli, cimri ve inatçıdır. "düzenli" terimi bedensel temizlik kanısını olduğu kadar ufak tefek işlerin yürütülmesindeki titizliği ve güvenilirliği de kapsar. bunun karşıtı "düzensiz, dağınık ve ihmalkar" olacaktır. cimrilik abartılı bir açgözlülük şeklinde ortaya çıkabilir; inatçılık ise öfke ve intikamcılığın kolayca birleştiği bir asiliğe kadar varabilir.

libidonun ensest yönelimli takıntısından kaçacak kadar şanslı olan bir insan bile etkisinden tamamen kaçamaz. genç bir erkeğin, ilk kez olgun bir kadına ya da genç bir kızın otorite konumuna sahip yaşlıca bir erkeğe ciddi bir şekilde aşık olması, sıkça rastlanan bir olaydır; çünkü bu şahıslar söz konusu kişinin annesinin veya babasının tablosunu yeniden canlandırabilmektedir. bir erkek, ilk çocukluk yıllarından itibaren kafasına egemen olan anne tablosuna karşılık gelen birisini arar.

bütün insanların geçmesi gereken gelişim seyrindeki her aşamada bazıları geri kalır; burada da ebeveynlerinin otoritesini hiçbir zaman aşamayan ve sevgilerini onlardan pek az geri çeken veya hiç çekmeyen bireyler vardır. bunlar çoğunlukla, ebeveynlerini memnun eden bir yönelimle çocuksu sevgilerinin tamamını ergenlikten sonra bile çok uzun süre koruyan kızlardır. daha sonra evlilikte kocalarına hak ettikleri şeyi verme yetisinden yoksun olanların da işte bu kızlar olduğunu görmek çok aydınlatıcıdır; bu kızlar soğuk birer eş olur ve cinsel açıdan duyarsız kalırlar. bundan, cinsel sevgi ile ebeveynlere yönelik cinsel değilmiş gibi gözüken sevginin aynı kaynaklardan beslendiğini öğreniriz; yani bu ikinci sevgi türü libidonun çocukluk takıntısına karşılık gelen bir sevgiden öte bir şey değildir.

evlilik öncesindeki katı cinsel perhiz kuralının kadının doğasında yarattığı zararlı sonuçlar özellikle belirgindir. eğitimin, genç kızın cinselliğini evliliğe kadar baskı altına alma işini çok önemsediği açıktır; çünkü en ağır önlemlere başvurur. cinsel ilişkiyi yasaklamakla ve kadınlık iffetinin korunmasına büyük bir değer vermekle kalmaz; yetişen genç kadını, oynamak zorunda olduğu rolün bütün gerçekleri konusundaki cehaletini sürdürerek ve onda evliliğe yol açmayan hiçbir aşk dürtüsüne hoşgörü göstermeyerek baştan çıkmasını da önler. sonuçta kızın ebeveynleri aşık olmasına ansızın izin verdiği zaman genç kız, bunu ruhsal olarak başaramaz ve kendi duygularından emin olmadan evlenir. aşk işlevindeki bu yapay geri bırakmanın sonucunda kadının, arzularını ona saklayan erkeğe hayal kırıklığından başka önerebileceği bir şeyi kalmaz. duygularında, cinselliğini baskı altına alan ebeveynlerine bağlılığını korur; fiziksel davranışında ise erkeği yüksek cinsel hazdan yoksun bırakan cinsel soğukluk -frijidite- geliştirir.

cinsel perhiz yapmakla övünen birçok insan bunu ancak ilk çocukluk yıllarının otoerotik cinsel etkinlikleriyle ilişkili olan mastürbasyon ve benzeri doyumların yardımıyla başarabilmektedir. ama bu tür ikame cinsel doyum yollarının zararlı olduğu da açıktır; bunlar kişiyi, cinsel yaşamın çocuksu türlerine gerilemeye bağlı olan çok çeşitli nevrozlara ve psikozlara yatkın kılar. ayrıca mastürbasyon, uygar cinsel ahlakın ideal beklentilerini karşılamaktan çok uzaktır ve bu nedenle gençleri, perhizle kaçınmayı umdukları eğitim idealleriyle aynı çatışmalara sürükler. dahası bu, kendini mastürbasyona kaptırma nedeniyle birkaç yoldan kişiliği zayıflatır. her şeyden önce bu, insanlara, önemli hedeflere enerjik bir çaba yerine kolay yollardan ulaşmayı öğretir, yani cinselliğin davranış yapısını belirlediği ilkesini izler; ikincisi, doyuma eşlik eden fantezilerde cinsel nesne, gerçeklikte kolay bulunmayan bir üstünlük düzeyine çıkarılır. nükteci bir yazar, karl kraus, bu gerçeği sinik bir sözle tersinden dile getirmiştir:

"cinsel birleşme, mastürbasyonun yerine konan ve doyurucu olmayan bir ikameden başka bir şey değildir."