"adamım, ben 44 yıldır evliyim. ve derim ki sürekli iyi geçinmek diye bir şey yok. 44 yıl. bilirsin işte; bu, zaman alır. ama bir kez diğer tüm saçmalıkları geride bıraktığında, fark edersin ki olayın aslı, hayatın sillesini kıçına yediğinde elinden tutacak ve bedeninin sana ödünç verildiğini hatırlatacak bir arkadaş edinmektir. evet, bazen her şeyi apaçık görebiliyorsun ve sonra her şey tekrar sisler arasında kayboluyor. hayat dediğin budur, evlat. o kadar kolay olsaydı hiçbirimiz işleri berbat etmezdik. hiç pişmanlık duymazdık, harika evlatlarımız olurdu ve her günün her saniyesini mutluluk içinde geçirirdik." (~californication)
"francis bana evlenme teklif ettiğinde ne dedi biliyor musun? her kelimesini hatırlıyorum. dedi ki, "claire, istediğin tek şey mutlu olmaksa, 'hayır' de. sana iki çocuk verip emekliliğe kadar gün saymayacağım. böyle bir hayatın olmayacağına söz veriyorum. asla canının sıkılmayacağına söz veriyorum." bana teklif eden çok erkek oldu; ama o hepsinden farklıydı. çünkü beni anlayan tek erkek oydu. beni el üstünde tutmadı. bana tapmadı, beni şımartmadı; bunları istemediğimi biliyordu. elimi aldı ve yüzüğü parmağıma taktı. çünkü evet diyeceğimi biliyordu. istediği şeyi nasıl elde edeceğini bilen bir adam." (~house of cards)
"o tabuttaki benim karım. o kadınla aynı yatakta tam 56 yıl geçirdim. 56 yıl boyunca aynı boktan bahsedişini dinledim. gece gündüz. bir keresinde bahçede beni biftek bıçağıyla kovaladı. kıçımı kesmeye çalıştı. bir sene ayrıldık. o vakit, şu an içimde bir boşluk gibi. beni gerçekten tanıyan tek kişi oydu. aşk hakkında hiçbir şey bilmiyorsun. bir gün hoş bir şey görüyorsun, bir de bakıyorsun ki 56 yıl olmuş. ve sinemada altına sıçmışsın ve temizlemene yardım eden tek kişi o. aşk budur." (~six feet under)