başımı kaldırdığımda
bir deniz gibi geri çekiliyordu
bütün gök tozları
küllerden bir ev yapılıyordu sanki orada
tepede boş bir koltuk gördüm
önümden yeni dalga bir kız geçti
uzaktan pembe bir tül
çaresizlikle fırlatılmış bir alyansı aramak ıssız bir kumsalda
içine yerleşilebilecek bir duyguyu
boşa çıkmış sözü
tam her şey bu dünyaya uydurulduğu anda
anlaşılmaz bir kadın gibi başını öteye çevirirdi yaşam
birden çıkıp gideceğim işte. bir yüzün kristal bir işarete dönüştüğü saat olacak. kumla boğulan bir evi hatırlatacak size anılar. çiçeklerle, bambularla, mumlarla, geçmişe dönük aynalarla aydınlatılmış bir ev. sinsi bir hastalık sarmıştı o evi ya da bana öyle görünüyordu. düşüyordum, düşüyordum o evde. neyse ne birden çıkıp gideceğim işte.
çünkü siz hepiniz aynısınız
öylesine bırakmış olacağım her şeyi ve çıkmadan önce inci rengi bir elbise de giysem, inciler kentinde ölmeye de gitsem, evin içinde kalan siluetlerimin üstünde tek bir deniz kabuğu bulunacak. yine de birdenbire çıkıp gideceğim işte bir yılın bir başka mevsimi. çünkü okyanusların önünde tadzio'nun gizemli işareti.