carl gustav jung
kitle devletinin insanların birbirlerini karşılıklı olarak anlamalarını teşvik etmek gibi bir niyeti yoktur; o daha ziyade insanı atomlarına ayırmanın ve bireyi ruhsal olarak soyutlamanın peşindedir.
nasıl ki bireyin kendisiyle ilgili anlamadığı ve anlamak istemediği her şeyi bir başkasına yükleyerek başından atmak gibi vazgeçemediği bir eğilimi varsa, kötülüğü daima karşı tarafta görmek de politik oluşumların doğasında vardır.
bireyler birbirlerinden ne kadar kopuk olurlarsa devletin gücü o kadar pekişir; veya tam tersi.
örgütlü kitleye direnebilmek, ancak ve ancak, insanın bireyliğini o örgütün organizasyonu kadar iyi organize etmesi ile mümkündür.
gölge yönümüzü tanımak, kusursuz olmadığımızı kabul etmemiz için bize gereken alçak gönüllüğü sağlar. ve insani bir ilişkinin kurulabilmesi için tam da bu bilinçli kabullenmeye ve saygıya ihtiyacımız vardır. insani bir ilişki ayrımlara ve kusursuzluğa dayanmaz; zira bunlar sadece farklılıkları vurgularlar veya tam karşıtın ortaya çıkmasına neden olurlar. insani bir ilişki, daha ziyade mükemmel olmamaya, zayıf, çaresiz ve desteğe muhtaç olmaya dayanır -bağımlılığın bizzat temelini ve itici gücünü oluşturan budur.
kusursuz olanın başkasına ihtiyacı yoktur; ama zayıf olanın vardır. çünkü o kendisine bir destek arar ve partnerini daha aşağı bir konuma düşüren; hatta aşağılayan herhangi bir şeyle yüzleşemez. bu aşağılama ancak idealizmin çok önemli bir rol oynadığı durumlarda çok kolaylıkla gerçekleşebilir.
insani ilişki ve toplumun birleşmesi sorunu, özgürlüğünü kaybetmiş, kişisel ilişkileri karşılıklı güvensizlik sonucu zayıflamış olan kitle insanının atomlara ayrıldığı günümüzde acil bir önem taşımaktadır. nerede adalet belirsizse, polis casusluğu ve terör iş başındaysa, insanlar soyutlanmaya ve yalnızlığa düşerler; ki diktatör devletin amacı ve hedefi de budur; çünkü varlığını güçleri ellerinden alınmış sosyal ünitelerin mümkün olduğunca çok sayıda bir araya yığılmasına dayandırır.
bu tehlikeyi göğüsleyebilmek için, özgür toplumun etkili bir birleştirici bağa ihtiyacı vardır; yani "komşunu sev" türünden bir ilkeye. ama bu sevgi, içimizdekini karşımızdakine yansıtmamızdan doğan anlayışsızlık yüzünden acı çekiyor.
insan ilişkileri sorununu psikolojik bakış açısıyla düşünmek özgür topluma büyük fayda sağlayacaktır; çünkü toplumu bir arada tutan ve ona güç veren şey burada saklıdır. sevginin bittiği yerde güç savaşları, şiddet ve terör başlar.
önünde sonunda, sadece popüler yalanlar değil, gerçekler bile dalga dalga yayılabilir.