ali bulunmaz
theo'yla vincent van gogh'un ilişkisi, kardeşliğin ötesinde bir dostluk olarak nitelenebilir. vincent'in en coşkulu, melankolik ve fiziksel anlamda rahatsız olduğu günlerde theo hep yanındaydı.
çocukluğundan uzak ama hiçbir hatırasını unutmayan vincent, yaşamının sıkıntılı ve ruhsal açıdan badirelerle dolu günlerinde, annesinin ve babasının evini, onlarla geçirdiği günleri sürekli anımsadığını kardeşi theo'ya uzun uzun yazıyor. resimde de günlük yaşamında da vincent, kendisini sürekli didikleme ve durduğu yeri belirleme takıntısı geliştirdiğinden, karşılaştığı herkeste "gergin insan" izlenimi bırakıyor.
hollanda'dan çıkıp ingiltere, fransa ve belçika'ya dek süren ve yine hollanda'yla tamamlanan yolculuk çemberinde, bir yandan resim yapıyor, bir yandan da sürekli ailesini ve geçmişini düşünüp hatıralarındaki boşlukları doldurmaya uğraşıyor. bu yıllarda vaizlik ve öğretmenlik başta olmak üzere pek çok işe de el atıyor. konuşma yeteneksizliği yüzünden vaizlik ve içe kapanıklığı nedeniyle öğretmenlik günleri kısa sürüyor. kafasının karışıklığı, çoğu zaman durgun oluşu, ani patlamaları ve kendisini kapatıp günlerce resim çalışması, bu savruluşlarında hayli etkili. bütün bu haller, theo'ya bazen yüklü dinsel pasajlarla örülü bazen de konudan konuya atladığı mektuplar olarak geri dönüyor.
theo'nun varlığı, vincent için tam anlamıyla bir güvence; en umutsuz anlarında theo'ya sığınıyor ve kardeşinin el vermesiyle ayağa kalkıyor. vincent'in antisosyalliği bile theo'nun yardımseverliğini engellemiyor. hatta bu yardımların altında ezildiğini hisseden vincent, kendisinin aileden farklı bir yerde durduğunu ve "bir van gogh olamadığını" söylüyor.
vincent'in para harcama konusunda hayli yeteneksiz olduğu mektuplara sıkça yansıyor. aldığı malzemeleri çabucak tüketen, modellik yapan kişilere fazla fazla ücret ödeyen ve sürekli ev değiştiren vincent, theo'ya epey pahalıya patlıyor. elbette bu, olayın dışarıdan görünüşü; çünkü theo asla şikayetçi değil. ağabeyinin bir işkolik oluşu, theo'nun hesabını bilmesine neden oluyor. resim tutkusu, vincent'in gözünü karartan ve neredeyse başka hiçbir şeyi önemsememesine neden olacak şekilde hayatını kaplayan bir uğraş.
resimle beraber becerebildiği en büyük şey paylaşmak. buna karşın konuşma ve insanlarla ilişki kurmada son derece zayıf biri. doğru düzgün diyaloğa girebildiği yegane insan olan kardeşi theo'ya duygularını anlatmasını sağlayan en önemli araç yine mektuplar.
theo'ya son günlerinde yazdığı mektuplarından birinde "sana yük olduğum için beni sevimsiz bulduğuna dair bir korku var içimde." diyor.
diğer pek çok şeyle birlikte sözünü ettiği bu korku, 27 temmuz 1890 günü, resim yapmak için gittiği auvers tarlalarından birinde, nereden edindiği bilinmeyen köhne silahı kalbine dayayıp tetiği çekmesine neden oluyor. 29 temmuz'daki ölümüne dek yanı başında yine theo hazır bulunuyor. bu olay, onun için de sonun başlangıcı. ağabeyinin ölümünü izleyen altı ay boyunca ciddi sağlık sorunlarıyla boğuşan theo, ocak 1891'de hayata veda edince hikaye bitiyor. theo'nun eşi, kocasının mezarını vincent'inkinin hemen bitişiğine taşıtınca ikilinin bağı, dostluğu ve öyküsü, dünyaya yavaş yavaş yayılıyor.
resimleriyle konuşan, arta kalan zamanlarda da kardeşine mektuplar yazan vincent'in yapmak istediği şey epey geç kavranır: "resmini satmak, sergi açmak, üne kavuşmak değildir derdi; anlaşılmaktır." kendinden duyduğu kuşkuyu dengeleyecek, ona güven verecek bir ilgi. yalnızca bu.
16 mayıs 1882'de yazdığı mektupta bir dolu lafın arasına şöyle bir cümle sıkışır: "insan öldükten sonra dirilir." buğday tarlasında kalbine sıktığı kurşunun ardından başlayan süreci anlatmaya yeter de artar bu cümle; o da başka pek çoğu gibi vincent'in ölümünden sonra gerçek anlamını bulur.