pascal mercier
insanın yaptıklarının yüzeyinin altında bir sır var mıdır? yoksa insanlar tamamen böyle midir, açıkça ortada duran, her şeyi gösteren eylemleri gibi?
son derece ilginç; ama şehre ve tejo'ya vuran ışıkla birlikte içimdeki yanıt da değişiyor. net, keskin hatlı gölgeler doğuran, parlak bir ağustos gününün büyüleyici ışığı mı; insanın içinde saklı derinliğin düşüncesi bana hem garip görünüyor hem de acayip ve biraz da dokunaklı bir fantasma gibi; o ışıkta yanıp sönen dalgalara uzun uzun baktığımda beliren serabı andırıyor tıpkı. buna karşılık, ocak ayının puslu bir gününde, şehrin ve ırmağın üstünde gölgesiz ışıktan ve mat griden oluşan bir kubbe oluştuğunda, şu diyeceğimden, kuşkuya yer bırakmayacak derecede emin oluyorum:
insanın yaptığı her şey, bilinmeyen derinlikte saklı bir iç hayatın tamamlanmamış, adeta gülünesi çaresizlikteki ifadesidir sadece; bu iç hayat yüzeye çıkmaya çabalar ama onun uzağına bile ulaşamaz.
ve kararımın bu tuhaf, rahatsız edici güvensizliği yanında bir şeye daha vakıf oluyorum, olduğumdan beri de hayatım durup durup sarsıcı bir kuşkunun içine gömülüyor: biz insanlar için ondan daha önemli hiçbir şeyin olamayacağı bu konuda, işin içindeki kişi bensem, aynı şekilde bocalıyorum. örneğin en sevdiğim kafenin önünde otururken, güneş üzerime vururken, önümden geçen genç kızların çınlamalı kahkahalarına kulak verirken, öyle sanıyorum ki, iç dünyamın tamamı, en kuytu köşelerine kadar doluyor, her yanını tanıyorum; çünkü bu hoş duygularda tükenir o dünya. ancak sonra büyüyü bozan, beni kendime getiren bir bulut örtüsü güneşi kapatınca içimde, hiç tahmin etmediğim şeyler doğuracak ve beni alıp sürükleyecek saklı derinlikler ve büyük uçurumlar bulunduğuna bir çırpıda emin oluyorum. o zaman hesabı hemen ödüyor, güneşin gecikmeden yeniden bulutların ardından görünmesi ve sakinleştirici yüzeyselliğin yerini bulmasına yardımcı olması umuduyla kendime hızla oyalanacak bir şey arıyorum.