10.06.2016

ebedi hayat

balzac

bütün insanlar, içgüdüler katmanında bir çeşit birinci hayat sürer ve bin bir zahmetle dünya hazinelerini biriktirdikten sonra onların faydasızlığını görüp hayatı anlamaya çalışmakla geçirirler tükenmiş zamanlarını.

insan, düşüncenin sahte bilimlere uygulandığı ve zihnin nihayet insan sözünden bıkıp usandığı soyutlamalar katmanında girilecek başka sınavlara hazır bir şekilde çıkıncaya kadar, bu birinci dünyada kim bilir kaç kez yaşar. zira madde tükenince gündeme mana gelir.

göğe çıkmaya yazgılı varlık, manevi dünyaların giriş avlusu olan yıldızlı steplerin sessizlik ve yalnızlığının değerini anlayacak noktaya gelinceye dek kim bilir kaç suret eskitmiştir.

gözler boşluk ve hiçliği yaşadıktan sonra doğru yola döner. o zaman, ışığın parladığı yola varıncaya kadar daha başka varoluşlar eskitmek söz konusudur. ölüm bu yolculuğun ara konağıdır. o zaman aynı yaşantılar bu kez tersine gerçekleşir: çoğu kez insana, daha önce içinde yaşadığı hataların tam karşıtı olan erdemleri edinmesi için bütün bir hayat daha gerekir. böylece, önce acı çekilen ve uğranılan işkencelerin insanı sevgiye susattığı yaşam gelir. ardından, bir şeyin sevildiği, yaratılmışa bağlılığın yaratana bağlılığı öğrettiği, sevginin erdemlerinin ve sebep olduğu binlerce ıstırabın, meleksi umutlarının, peşinden hüzün getiren sevinçlerinin, sabır ve rızasının insanda ilahi şeylere karşı istek uyandırdığı hayat gelir. daha sonra, sessizlikte sözün izlerinin arandığı, insanın mütevazı ve hayırsever olduğu hayat, onun ardındansa bir şeye arzu duyulan hayat gelir. son olarak da dua edilen yaşam. işte orası ebedi öğle vaktidir. çiçekler oradadır, hasat orada yapılır.

bir insan tarlada ilk çiziğini doğru attı mı diğerlerinin doğruluğu için bu yeterlidir. tek bir derinleştirilmiş düşünce, işitilen tek bir ses, derinden duyulan tek bir ıstırap, sözün sizde uyandırdığı tek bir yankı, ruhunuzu ebediyen değiştirir.