içimde bir sevinç dallanıyor kaç kişi
bir geyik kendini çiziyor karanlığa sonra kayboluyor
karanlık maranlık ama iyi seçiliyor
yorgan toplanmış bacakların seçiliyor
bir uçtan bir uca bacaklarının aslan heykelleri
onları ne denli sevdiğimin aslan heykelleri
ayık gecemizi dolduruyorlar bir uçtan bir uca
(cemal süreya)
çizeriz yeryüzünü kaygısız ayaklarla
yüzümüzdür bir yağmur ağırlığınca düşer
sonra pek anlamadan içkiler ne çabuk biter
ne kadar konuşursak o kadar bir sessizlik olur
adımızı sorarız birine, o bize adını söyler
(edip cansever)
şimdi şu rakıdan ne diye vergi alırlar sanki
(ece ayhan)
gemim fırtınalı denizde boğulmayı deniyor çiçek açarak
yüreksizler, kıyı adamları, çekip gidemeyenler
kendi göğünün efendisi olana bir konyak
(ahmet oktay)
biliyorsun ben hangi şehirdeysem
yalnızlığın başkenti orası
bir de yine sevgili çocuk
biliyorsun kişi tutkularıyla
yalnızlığını adlandırıyor o kadar
(cemal süreya)
ne olur bir şey söylesen
ne olur bir şey söylesen
ama söz bir kırlangıçtır
yuvasını hiç anımsamayan
bak diyordum ki
ah, birazcık anlasan
ama anlamak değil
garsonlar geçer masalardan
(ahmet oktay)
bakmak, uzaklara dokunmaktır
sen benim en alımlı gözlerimsin
(hilmi yavuz)
yani bizim hiç korkmadığımız şeyler
doğrusu en çok korktuğumuz şeylerdir gerçekte
içimizde kahverengi bir dağ ölüsü yatar
bir yarasa ayaklanır. aç gözlü bir kuş
varır kocaman bir şey olmanın bilincine
birden bir ses biçiminde, radyomuzun içinde
duyurur iki caz parçası arasından biri
ya gülünç bir yas töreni
ya toptan bir öldürme
(edip cansever)
gülü çiğdemi filan bırak
gülü çiğdemi filan bırak
sardunyayı karidesi filan bırak
acıyı ve ölümleri bırak
oy pusulalarını ve seçimleri bırak
evet
seçimleri özellikle bırak
çünkü açlık çoğunluktadır
(turgut uyar)
anlaşılmayacaksın. ey kanatsızlık!
(ece ayhan)