pascal bruckner
16. yüzyılda ispanya zaragoza'da bir haham, inancından dönsün diye engizisyon'un kararıyla bir çukur zindanda çürümeye bırakılmış. ispanya'nın üçüncü büyük engizisyoncusu olan bir dominiken keşişi, yanında bir işkence ustası ve iki yakın dostuyla, gözleri yaşlı hahama "kardeşçe ıslahının sona erdiği" haberini vermeye gelmiş; ertesi gün kendisi gibi başka kırk sapkınla birlikte odun yığını üzerine çıkarılacak ve yakılırken tanrı'dan ruhu için merhamet dilenecekmiş.
bu ziyaretten kısa bir süre sonra, tutsak, hücresinin kapısının iyi kapanmamış olduğunu fark etmiş; inanamasa da tereddüt ederek açmış kapıyı, birkaç meşaleyle hafifçe aydınlatılmış geniş bir hole çıkmış. görüleceği düşüncesiyle dehşet içinde sürünerek ilerlemiş. dakikalarca süründükten sonra ellerinin üzerinde bir hava akımı hissetmiş ve önünde küçük bir kapı görmüş.
haham ayağa kalkmış, kapıyı itmiş. kapı hiç direnmeden açılmış; bir de ne görsün: mis gibi kokan limon ağaçlarıyla dolu bir bahçe. gece muhteşemmiş, gökyüzü yıldız doluymuş. onca işkenceden sonra iyice güçten düşen hahamın yüreği ferahlamış, kurtulduğuna sevinmiş. şimdiden kendini hemen şuracıktaki sıradağlara doğru koşarken görüyormuş, büyük bir keyifle özgürlüğün havasını içine çekiyormuş.
birden karanlıktan çıkan iki kol sarıp sarmalamış bedenini ve bir de bakmış ki, büyük engizisyoncunun göğsüne yapışmış. engizisyoncu, gözleri yaşlı ama sürünün kayıp kuzusunu bulmuş iyi bir çoban edasını takınarak, oruçtan leş gibi kokan soluğuyla hahamın kulağına şöyle fısıldamış:
"evladım, muhtemel kurtuluşunuzun arifesinde bizi terk mi edecektiniz?"