aslı erdoğan
"ada, bir venüs ülkesi gibi denizden doğdu, her daim güzel köpüklerden." bu cümleyle başlar cabrera infante, ince uzun, mahzun adanın, küba'nın öyküsüne. "denizle körfezin arasında yükselen, mercanadalar ve kumluk kıyı adalarıyla taçlanan, akıntıyla okyanusa bağlanan ada bugün de orada. işte orada.." tarih genellikle galibin yanında pervasızca durur; kızılderililer söz konusuysa kalemle kılıç tam bir işbirliğine girişir. "tarih, işlerini iş edindiği beyaz adam'ın gelişiyle başlar."
elbet beyaz adam'dan çok önce yerliler vardı. kendilerini kaşif ya da fatih diye adlandıranlardan çok önce tainolar, arawaklar, karibler vardı. ispanyolların yeni bilenmiş kılıçlarını denemek için kullandıkları barışçıl arawakların tersine, karibler acımasız, gözüpek, gururluydular. ateşle demirin önünde kaybetmeye yazgılı olduklarını anladıklarında toplu intiharı seçtiler.
bilinen ilk kızılderili-beyaz çatışması, kariblerle kolomb'un adamları arasında, st. croix adası'ndaki oklar körfezi'nde yaşandı. son ferdine dek yok olan bu halktan geriye bütün adalara takılan ad kaldı: karayibler.
kendi abartılı profilini madeni paraların üzerinde seyretmek zorunda kalan kızılderililer denli hüzünlü infante'nin de aktardığı efsane oldukça bilinir. bir kızılderili reisi yakılmak üzeredir. iyilikseverliği, yüce gönüllülüğü dehşetine ağır basan bir papaz yaklaşır yanına. isa'nın yolunu seçmek için son bir fırsat sunmakta, karşılığında cennet vaat etmektedir. şef kırık dökük ispanyolcasıyla sorar: "kimler var cennette? senin gibiler mi?" "elbette" der papaz sevecen bir sesle, "iyi insanlar." şef yakıcı dumanın arasından ağır ağır konuşur: "o zaman cehenneme gideyim, daha iyi."
kölelerin koca koca yüzyıllara yayılan, kuşaktan kuşağa aktarılan trajedileri de suskunluğun, unutuşun karanlığına gömülü. belgeler var elbet; alım satım, zayiat, kaçakları avlama vb. örneğin öldürücü küba tazısı köle avcılığı için üretilmiş. ender durumlarda, adı sanı bilinmeyen efsanevi direniş liderlerinin, isyancıların öyküsü derin mezarlardan seslenmeyi başarır. oysa belki kölelerin gerçek sesini ulaştıran müziktir. tüketilmiş, yağmalanmış, kamçılanmış kölenin toprak zeminli kulübelerde yarattığı müzik.
infante gravürlerden, eski ve kanlı fotoğraflardan, küçük, kişisel, korkunç anılardan, kapkara imgelerden, duvar yazıları ve halk şarkılarından bir küba tarihi kurar. son noktayı hep alaycı ölümün koyduğu sayısız -gerçek- öykü anlatır. söz gelimi havana sokaklarında şafağa karşı dolaşan süt kamyonları. içlerinden biri vardır ki, en ihtiyatlısıdır. farları hep yanar, ağır ağır gider, sapaklarda aksatmadan sinyal verir. karakollardan toplanan muhalifleri taşımaktadır. talihlileri sorgusuz öldürülmüştür, diğerlerini akrabaları teşhiste zorlanır. sekiz-on satırda verilen yaşam öykülerinden biriyse tarak yaparak geçimini sağlayan melez bir şaire ait. en büyük düşünü gerçekleştiren, yani ona uluslararası ün kazandıran şiirini idamından bir gece önce yazar, ki aslında uzun bir duadır bu. 2717 nolu mahkuma gelince.. iki ayrı rejim tarafından hapsedilmiş, açlıktan tükeninceye dek iktidarla tartışmayı sürdüren bir öğrenci hareketi lideridir. devrimciler, karşı devrimciler, isyancılar, savaş kaçakları, generaller, sürgünde karşılaşan işkencecilerle kurbanları, cellatlar, askerler, oğullar ve anneler.
ilk okuyuşta gözden kaçan öykülerden biri aslında çok basit. üç çocuk, esperanza sokağı'nda bir eve saklanır, polisçe yakalanır ve pazar yerinde öldürülür. can alıcı olan, bu üç yarı çıplak, yalınayak çocuğun ev sahibine söyledikleridir: "n'olur, bizi saklayın. zorbalık peşimizde."
onları kovalayanın polis değil de zorbalığın ta kendisi olduğunu kavramaları, somut bir durumdan soyut ve genel bir kavrama ulaşmaları, kişisel bir yazgıdan yola çıkıp insan yazgısının farkına varmaları.. belki de anahtar sözcük "zorbalık". kılıktan kılığa giren, her yüze kolayca yapışan, herkese kendi dilini, kendi yöntemlerini bulaştıran zorbalık. ve zorbalığın bulunduğu her yerde ayrıkotu gibi filizlenen, yalnızca kendi yaşama arzusuyla beslenen, boy atan başkaldırı, direniş, umut.. "ve ada hep orada olacak. hep öyle güzel, hep öyle yeşil, hep öyle ölümsüz, hep öyle sonsuz."