2.10.2016

aşkın celladı

irvin yalom

teknende yalnız da olsan, yakınlarda inip çıkan diğer teknelerin ışıklarını görmek her zaman avutucudur.

varoluşsal yalnızlık, insanın kendisiyle diğerleri arasındaki derin ve doyurucu ilişkilerde bile var olan bir boşluktur. insan yalnızca başka varlıklardan değil, kendi dünyasını oluşturduğu ölçüde dünyadan da yalıtılmış durumdadır.

spinoza: her şey kendi varlığı içinde sürekliliğini korumaya çabalar.

ölüm gerçeğine uyum sağlayabilmek için, onu yadsıma ya da ondan kaçıp kurtulma yolları tasarlamakta üstümüze yoktur.

john gardner: her şey solup gider; her seçenek diğerlerini safdışı bırakır.

yaşamın gerçekleri arasında en açık olanı, sezgisel biçimde en kolay anlaşılanı ölümdür. erken bir yaşta, çoğu kez sanıldığından çok daha erken çağlarda, ölümün geleceğini ve ondan kurtuluş olmadığını öğreniriz.

thomas hardy: eğer daha iyiye giden bir yol varsa bu, en kötüye eksiksiz bir bakışı gerektirir.

insanın kendi yaşam planını yalnız ve yalnız kendisinin yapabileceği içgörüsüne sahip olmak olağanüstü zor, hatta dehşet vericidir.

bir ideolojinin yaratıcı üyeleri, eninde sonunda bağlı oldukları sistemi aşarlar.

kendini terk edilmiş hissetmekten, dünyada kesinlikle yapayalnız olduğunu hissetmekten daha kötü bir şey olamaz.

ölüm korkusu daima, yaşamlarını dolu dolu yaşamamış olduklarını hissedenlerde en fazladır.

woody allen: ölümden korkmuyorum; sadece geldiği zaman orada olmak istemiyorum.

eğer insan ölülerle yaşamayı öğrenecekse, önce yaşayanlarla yaşamayı öğrenmelidir.

her birimiz, sınırsız bir güç ve ilerlemenin inceden inceye işlenmiş yanılsamasıyla kuşatılmış olarak, en azından orta yaş bunalımına kadar, varoluşun yalnızca iradeye dayanan ve sonsuza dek yükselen bir başarı sarmalı olduğu inancıyla yaşarız.

gerçekten sevilmek, anımsanmak, bir başkasıyla sonsuza dek birleşmek ölümsüz olmaktır ve varoluşun canevindeki yalnızlıktan korunmaktır.