ernst fischer
niteliksiz adam, görünüşte romanın içeriğiyle hiçbir ilintisi bulunmayan küçük bir olayla başlar. bir kamyon bir yayayı ezmiştir. bir bey ile bir hanım yaklaşırlar.
"hanım, kalbiyle midesi arasındaki boşlukta acıma diye nitelendirmekte haklı olduğu nahoş bir şey hissetmekteydi; bu, ne olduğu belirsiz, felce uğratıcı bir duyguydu. bey, bir süre sustuktan sonra ona şöyle dedi: 'burada kullanılan bu ağır kamyonların fren mesafesi çok uzun.' hanım, bunu duyunca rahatladığını duyumsadı ve sıcak bir bakışla teşekkür etti. bu sözcüğü herhalde daha önce de duyduğu olmuştu; fakat fren mesafesinin ne olduğunu bilmiyordu ve bilmek de istemiyordu. bu iğrenç olayın böylece belli bir düzene yerleştirilebilmesi ve kendisini artık doğrudan ilgilendirmeyen bir teknik soruna dönüşmesi, ona yetiyordu."
bu görünüşte önemsiz olay, ortaya bir leitmotif çıkarır: insanlar ancak bir düzen içerisinde yaşayabilirler. iç düzen yitirilmiştir ama burjuva insanı kendisi için çoktan yabancılaşmış ve anlaşılmaz olmuş bir dış düzene sarılmaktadır. yeni gerçekliği algılamaksızın, özünü tekerlemenin oluşturduğu, salt görünürde var olan bir dünyada yaşamaktadır. anlamını kavramadığı ama kendisine tanıdık gelen herhangi bir söylem, onu rahatlatabilmektedir. tedirginliğin sesi bastırılmaktadır ve burjuva insanı, sorumluluğundan kurtarılmıştır. iğrenç olan, artık onu ilgilendirmemektedir. iğrençlik, teknik bir soruna dönüşmüştür. bu sorun konusunda yetkili olanlar artık uzmanlardır, teknisyenler, politikacılar, bürokratlardır, herhangi biridir, sorumlu olmayan tek kişi, "burjuva bireyi"dir.
musil, yeni ve tedirgin edici bir gerçekliğin ayrıntılarını acımaksızın, burjuvaya tanıdık gelen bir söylemle açıklamaya kalkışmaksızın, şoka uğratırcasına betimlemekte kararlıdır. ayrıntıyı en uç noktaya kadar yoğunlaştırır; çünkü amaç burjuva insanını rahat ettirmek değildir. başkaldıran yazarın görevi, burjuva insanını tedirgin etmektir.