jodi picoult
kliniğe ilk kez sperm örneği bırakmam gerektiğinde, hemşire bekleme odasına girip adımı söylemişti. ayağa kalkarken aklımdan tek şey geçiyordu: "buradaki herkes şimdi ne yapacağımı biliyor."
zoe'yle bana verilen dokümanlarda eşin 'örnek toplama' işlerine yardımcı olabileceği yazıyordu ama bir klinikte boşalmaktan daha tuhaf bir şey varsa o da doktorlar, hemşireler ve hastalar kapının hemen dışındayken yanımda karımın olmasıydı. hemşire beni koridorun sonuna götürdü ve kahverengi bir kese kağıdı vererek, "al bakalım." dedi. "talimatı mutlaka oku."
zoe bana kahvaltıda, "o kadar kötü değil, pee-wee's playhouse'un setini ziyaret ediyormuşsun gibi düşün." demişti.
zoe günde iki kere iğne olurken, sürekli olarak pelvis muayenesine girerken ve aşırı hormon aldığı için sokakta karşıdan karşıya geçmek kadar basit bir hareket yaptığında bile gözyaşlarına boğulurken benim şikayet etmeye hakkım var mıydı? onunkilerle karşılaştırdığınız zaman bu, çocuk oyuncağıydı.
oda dondurucu derecede soğuktu. dekorasyon, üstüne çarşaf serilmiş bir kanepe, televizyon ve video, lavabo ve sehpadan ibaretti. birkaç video kaset vardı: çizmeli pipi, mest side story... playboy ve hustler dergilerinin çeşitli sayılarıyla birlikte oraya koyulma nedenini anlamadığım bir de good housekeeping dergisi vardı. sağdaki duvarda zuladan uyuşturucu satıldığı hissi veren küçük bir pencere vardı; herhalde işim bitince örneği oraya bırakacaktım. hemşire odadan çıkınca kapıyı sürgüledim, emin olmak için kapının kolunu yokladım.
kese kağıdını açtım. örnek kabı çok büyüktü. neredeyse kova boyutunda. benden ne bekliyorlardı?
ya yanlışlıkla devrilir ve dökülürse?
dergilerden birinin sayfalarını çevirmeye başladım. bunu en son 15 yaşındayken yapmış, gazete büfesinden playboy dergisinin aralık sayısını çalmıştım. ne kadar yüksek sesle soluk aldığımı fark ettim. belki bu normal değildi. belki de kalp krizi geçirdiğim falan anlamına geliyordu. ya da belki o işi bir an önce yapıp oradan kurtulmalıydım.
televizyonu açtım. önceden koyulmuş video oynuyordu. bir an seyrettim, sonra kapının diğer tarafında örneği bekleyen kişinin dinleyip dinlemediğini merak ettim.
çok uzun sürüyordu.
sonunda gözlerimi kapattım ve hayalimde zoe'yi canlandırdım.
aile kurmaktan bahsetmeye başlamadan önceki zoe'yi. white dağları'nın eteklerinde kamp kurmaya gittiğimiz ve uyandığımda onu çırılçıplak flüt çalarken bulduğum zamanki zoe'yi.
tamam. kabın içindeki örneğe baktım. hamile kalamamasına şaşmamak gerekiyordu; en azından hacim açısından fazla bir şey yoktu. etiketin üstüne adımı ve saati yazdım, örneği küçük pencerenin içindeki çıkıntıya koydum. örneğin hazır olduğunu teknisyene haber vermek için kapıyı vurmalı mıydım, yoksa seslenmem ya da başka bir şey mi yapmam gerekiyordu?
nasılsa bir şekilde anlayacaklarına karar verip ellerimi yıkadım ve koridora çıkıp hızla yürümeye başladım. danışmadaki kız, ben çıkarken gülümseyerek "geldiğiniz için teşekkür ederiz." dedi.
ciddi olamazdı. o cümlenin kliniklerde kullanılmasının yasaklanması gerekmiyor muydu?
arabama doğru yürürken danışmadaki kızın sözlerini zoe'ye nasıl anlatacağımı, nasıl güleceğimizi düşünmeye başlamıştım bile.