alfred adler
bir çocuk ilk dört ya da beş yaş içinde ruhsal çabalarını birleştirip ruhla beden arasındaki temel ilişkileri oluşturur. ileride pek yerinden oynatılmayacak bir yaşam üslubunu benimser, duygu dünyasında ve bedeninde bu yaşam üslubuna uygun bir havanın doğmasını sağlar. böyle bir gelişim, çevreyle az ya da çok ölçüde bir işbirliğini içerir; bizler de bu işbirliğinin derecesine bakarak bir insanı anlayabilir, onun hakkında bir yargıya varabiliriz. tüm başarısızlıkların başta gelen ortak nedeni, toplumsal işbirliği yeteneğinin fazla güçlü olmayışıdır.
yetersiz organlar pek çok aksaklığı beraberinde getirir; ama bu aksaklıklar insanın asla yakasını kurtaramayacağı şeyler değildir.
yaşantılar, başarı ve başarısızlığın kaçınılmaz nedeni değildir. bizi sıkıntıya sokan, yaşantılarımızdan kaynaklanıp travma olarak niteleyeceğimiz şok değildir, tersine biz kendimiz yaşantılarımızı amaçlarımıza hizmet edecek biçime sokar, yaşantılarımıza verdiğimiz anlamla kendimizi belli bir yazgıya yükümlü kılarız. bu anlamın ise, tek başına belli yaşantıları gelecekteki yaşamımıza temel yapmamız durumunda her zaman bir hatayı içerme olasılığı vardır. belli bir durum, yaşantılara vereceğimiz anlamı belirlemez, biz durumlara vereceğimiz anlamla kendi kendimizi belirleriz.
öte yandan çocuklukta geçen öyle olaylar vardır ki bizi sık sık çok hatalı anlamlandırmalara götürebilir. bu olayları yaşayan çocuklardan büyük çoğunluğu, sonunda hayatta dikiş tutturamayan kimseler olup çıkarlar. yetersiz organlarla dünyaya gelen, bebeklik döneminde çeşitli hastalıklar geçiren, değişik nedenlerle güçsüz kalan çocukları özellikle buna örnek gösterebiliriz. böylesi çocuklar fazlasıyla ağır bir yük taşır sırtlarında, yaşamın anlamının başkaları için yararlı işler yapmak olduğuna akıl erdirebilmeleri kolay değildir. yanıbaşlarında biri bulunup kendi üzerlerine çevrilmiş dikkatlerini başkaları üzerine yöneltemeyip onların başkalarıyla ilgilenmelerini sağlayamayınca, belki kendi duygularıyla uğraşmaktan hiçbir zaman kendilerini kurtaramayacaklar, ileride kendilerini başkalarıyla karşılaştırdılar mı bir yılgınlığa kapılacaklardır. hatta günümüz uygarlığında öyle olabilir ki arkadaşlarının acıması, alay etmesi ya da yadsımasıyla içlerindeki aşağılık duygusu daha da güçlenir. bütün bunlar öyle durumlardır ki onların kendi içlerine kapanıp, toplumumuzda yararlı bir rol oynama umudunu elden çıkarmalarına ve bizzat dünya tarafından kendilerini aşağılanmış hissetmelerine yol açabilir.
başarı vaat eden tek tedavi yöntemi, eskisinden güçlü bir toplumsal bilince yer veren daha cesur bir yaşama bireyi alıştırmaktır. ayrıca, toplumsal bilinci nevrozlara karşı eğilimden bizi koruyacak tek güçtür. bu yüzden çocukları toplumsal bilinçle donatacak gibi eğitip bu yönde onları cesaretlendirmek, onların kendi yaşıtlarıyla özgürce ilişki kurmalarına, toplumsallık duygusunu geliştirecek ödevler üzerinde çalışıp oyunlar oynamalarına izin vermek son derece önemlidir. toplumsal bilincin gelişmesinin karşısına çıkarılacak her engel, alabildiğine ciddi sonuçlar doğuracaktır.
psikoloji, vücudu üzerindeki dış etkiler karşısında bir insanın takındığı tutumun anlaşılmasıdır. değişik insanlarda ruh yapısındaki büyük farklılıkların nasıl ortaya çıktığını da bundan böyle açıklamaya çalışabiliriz. çevresine gereği gibi uyum sağlayamayan ve çevrenin beklentilerini karşılamada zorlanan bir vücut, genel olarak ruh tarafından bir yük gibi algılanır. bu yüzden, organları doğru dürüst gelişememiş çocuklar ruhsal gelişmelerindeki ciddi aksaklıklarla boğuşup durur.
böyle çocukların ruhları, kendilerine bir üstünlük sağlayacak düşüncesiyle bedenlerini devindirmekte hayli güçlük çeker. başkalarının ulaştığı bir başarıya ulaşabilmek için, başkalarının harcadığından daha büyük ölçüde ruhsal çaba harcamaları, ruhsal konsantrasyonlarının da başkalarınınkinden daha ileri düzeyde olması gerekir. bu da ruhu aşırı yük altında bırakır; ruh kendi kabuğuna çekilir, benmerkezci bir niteliğe bürünür. organ yetersizliği ve devinim güçlükleriyle sürekli uğraşıp duran bir çocuk, kendi dışındaki nesne ve insanlara doğru dürüst ilgi gösteremez. başkalarını düşünecek ne zaman, ne de olanak bulur; dolayısıyla, kendisinde yeterli ölçüde bir toplumsallık duygusunu ve başkalarıyla işbirliği içinde çalışacak gücü geliştiremez.
bu durumda psikolojiinin bir başka tanımını yapabiliriz: psikoloji, toplumsal işbirliğindeki yetersizliklerin anlaşılmasıdır. ruh bir bütün olduğuna ve aynı yaşam üslubunu ruhun bütün dışavurumlarında kendini açığa vurduğuna göre, bir insanın bütün duygu ve düşüncelerinin yaşam üslubuyla uyum içinde bulunması gerekir.
insanı güçlüklerle karşı karşıya bırakan ve onun hayrına sayılmayacak duygulara rastlamamız durumunda bunları tek başına değiştirmeye girişmenin hiçbir yararı yoktur. söz konusu duygular o kimsenin yaşam üslubunun bir dışavurumudur ve ancak yaşam üslubunda bir değişikliğe gidilerek ortadan kaldırılabilir.
insanlar arasındaki ruhsal farklılıkları anlamamızı sağlayacak en iyi anahtar, toplumsal işbirliği yeteneğinin gelişim derecesinin belirlenmesidir.