27.02.2017

uzun lafın kısası

alper canıgüz: bir kralın çıkınında ne olduğunu asla bilemezsin.

charles baudelaire: cinayet üzerine görkemli imparatorluklar, yalan dolan üzerine çok soylu dinler kurulabilir.

epiktetos: kendinin efendisi olmayan hiç kimse özgür değildir.

jack london: aşk, mantık vadisinin üstündeki tepenin zirvesinde oturur. yaşamın en uç noktası, varoluşun arındırılmış bir biçimidir ve insanın başına nadiren gelir.

walker percy: en kötü yanlarımızı bilen ve yüzlerini başka tarafa çevirmeyenleri çok severiz.

alessandro manzoni: iktidar sahibi bir ağızdan çıkanların dinleyeni etkilememiş olması enderdir.

mary wollstonecraft: hayatta hiçbir şey duyarlığı keskin bir düşüşten daha fazla bileyemez.

octavio paz: özgürlükten yoksun demokrasi bir despotizmdir; demokrasiden yoksun bir özgürlük de hayalden başka bir şey değildir.

gerard de nerval: gerçek dost çok az bulunan değerli bir varlıktır.

robert owen: insan karakterinde suça yol açan koşulları ortadan kaldırın, suç da ortadan kalkacaktır.

stendhal: tanrının tek bağışlatıcı yanı, var olmamasıdır. 

barbara pym: istemediğin hiçbir şeyi yapma ve kimsenin sana ne yapman gerektiğini söylemesine izin verme. kendi kararını kendin ver. bu senin hayatın.

26.02.2017

yıldızyiyiciler

romain gary

en güzel sevgililerin yeri, duyulmamış bir yeteneğe sahip olduğu söylenen uzaklardaki bir soytarıdan sonra gelir.

aldatmacalar, gerçek yüceliğe ulaşmayan ucuz alkışlar elde etmenizi sağlar.

başarıya ulaşmış bir haydut her zaman sıra dışı bir adam gibi görülür; ama hemen her seferinde, sıra dışı olan, adam değil, başarıdır.

insanoğlu güzellik uğruna her zaman her şeyi kurban etmiştir.

şu ölümlü dünyada yapabileceğiniz tek şey iyi bir aile babası olmaktır. istediğiniz kadar mahşer gününün atlılarını oynayın, insan olmanın ötesine geçemeyeceksiniz.

bazen bir insana yardım etmenin tek yoludur dinlemek.

bu dünyada olmayacak iş yoktur ve en it oğlu it herifler bile, yazgının ani darbelerine karşı korunmasızdırlar; en beter heriflerin bile birden şanslarını yitirip çevrelerinde oluşturdukları boşluğa karşın yerlerini bir halefe bırakmak zorunda kaldıkları görülmüştür.

insanın bedeniyle yaptığı hiçbir şey gerçekte kötü değildir.

bir kadına fazlaca hayranlık ve saygı duymaya başlayan bir erkek, hemen her zaman kadından bedensel olarak uzaklaşır.

gün ışığının altındaki bir palyaçonunki kadar üzücü bir gösteri daha yoktur.

bir idealist, dünyanın kendisi için yeterince iyi olmadığını düşünen bir orospu çocuğudur.

insan yaptıklarının ötesindedir. hiçbir şey onu kirletemez; ne toplama kampları, ne sefalet ne de cehalet. o her zaman temiz kalır. insan yüzü, her zaman temiz ve saftır.

kadınların ve çocukların kanlarının karşısında duraksayan bir devrim, başarısızlığa mahkumdur.

25.02.2017

daha yolun başında

emily perkins

yalnız doğarız ve yalnız ölürüz. kaçamayacağımız şey budur.

başka birinin çalışmasını çalmanın hiçbir mazereti yoktur, olamaz da.

yeni insanlarla görüşmek her zaman iyidir.

arada sırada bazı şeyleri kurban etmek gerekir.

küçük bir yerde yaşıyor olmamız, herkesin birbirinin işlerine burnunu sokabileceği anlamına gelmez.

yalnız kadınlar gizemli tiplerden hoşlanır.

herkesin küçük bir sırrı vardır.

kendi yolunu izlemek zorundasın; bunu yaparken kendine karşı dürüst ol sadece.

duruş her şeyi ele verir.

her tesadüfi karşılaşma aslında bir buluşma değil midir?

bir kocası ve bir çocuğu olduğu zaman, insan kendini tek başına dünyayla ilişki kuramayan bir yaratık gibi hissediyor. yaşamın devam etmesini onlar sağlıyor ve sen birdenbire birilerinin parçası oluveriyorsun.

hayatını avuçlarının içine al. başarmak için iradeni kontrol altına almalısın.

22.02.2017

cennetin dibi

gündüz vassaf

zehri yaratan, panzehiri bulmanın da ustasıdır.

türümüzün bir özelliği bu: bir yandan beş para etmeyen şeylere dünyanın parasını verir, bir yandan da maddi değeri yok diye dünyanın en güzel şeylerinin bedava olduğunun farkına varmaz ya da küçümseriz.

"insan, tarihi kendisinin seçmediği koşullarda yaratır."

darwin'in, insanın maymundan türediği tezini duyan ingiliz aristokrasisi, "inşallah doğru değildir" demiş; "ama doğruysa mutlaka halktan gizli tutmalıyız.

her orgazmıyla milyonlarca spermin ölümüne neden olan erkek, üretken döneminde ayda bir yumurta yitiren dişisinden çok farklı. ne gibi psikolojik baskılar ve çatışmalar altında olabileceği bilimsel literatürde yeni yer almaya başladı. orgazm olduktan sonra sımsıkı sarılmak isteyen eşini, bir kutu biraya, televizyona tercih etmesi, sessizlik araması ya da kaçarak yalnız kalmak istemesi kaç zamandır erkeğin bencilliğine, maçoluğuna bağlanmıştır. oysa şimdi şimdi öğreniyoruz; kadın orgazm mutluluğunun doruğunu yaşarken, erkeğin sevişme sonrası "sperm soykırımı depresyonu" tabir edilen bir bunalıma girdiğini. 

kadın niçin bekaretini teslim ettiği erkeği hiç unutmaz ve onu hayatı boyunca hayal eder, sever? ve tersine, niçin erkek ilk beraber olduğu kadını önemsemez? çünkü cinsel ilişkide erkek kadını mükemmelleştirirken, kendisi eksilir. ve tabii ki erkekler kendisini eksilteni unuturken kadınlar mükemmelleştireni hatırlar.

21.02.2017

insanı tanıma sanatı

alfred adler

insan olmak, kendini yetersiz hissetmek ve üstün bir konumu ele geçirmek üzere çaba harcamak demektir.

nevroz bir fiksiyondur; nevrozlu, kendi tokatlarına yanağını uzatan kişidir.

bir kimse normalde severek yediği bir yemeği önünden itip uzaklaştırıyorsa, bunun nedeni yemeğin uygun biçimde sunulmamasıdır.

goethe: her hayalperesti çarmıha gerin otuz yaşında, tanımayagörsün dünyayı bir kez, aldatılan aldatan olup çıkar.

bir başkasını etkilemenin en iyi yolu, o kişiyi, hak ve çıkarlarını garanti altına alınmış hissedeceği bir ruh durumuna sokmaktır.

unutkan insanlar öyle kişilerdir ki açıkça başkaldırmaya pek yanaşmaz; ama unutkan davranışlarıyla ödevlerine karşı yeteri kadar ilgi duymadıklarını ele verirler.

la rochefoucauld: bizler, dostlarımızın başlarına gelecek kötülüklerden bir çeşit haz almaya her zaman hazırızdır.

düşün temelinde kişinin yaşam karşısındaki tutumu saklı yatar. uyurken düşünce dünyamızda pek tuhaf biçimlerde olup biten şey, bir önceki günden bir sonraki güne bir köprünün kurulmasıdır yalnızca.

bir italyan kriminoloji profesörü şöyle demiştir: "bir insanın ideal davranışı belirli bir ölçüyü aşıp da iyi kalpliliği ve insancıllığı göze batar bir boyut kazandı mı, durumdan kuşku duymanın yeridir."

bizi doğru yoldan saptıran, nesnel deneyimlerimiz değil; nesneler konusundaki kişisel görüşümüz, olayları teraziye vuruş ve değerlendiriş tarzımızdır.

intihar girişimlerinin temelinde insanın yakın ve uzak çevresindekileri üzüntüye sokma, onların kendisine reva gördüklerine inanılan ihmalin böylece öcünü alma isteği saklı yatar.

nietzsche, herkesin kendi sevgili idealini annesiyle olan ilişkisine dayanarak yarattığını söyler.

19.02.2017

hazan bülbülü

hüseyin rahmi gürpınar

bu dünyanın üstü varsa altı da vardır.

gençlik, dönüşü imkansız olan hayat bölgelerinin uzaklık sisleri içine gömülmüş, her an bizden kaçan bir varlığımızdır.

aşk için pek tatlı şeydir derler. bunun tadı neresinde anlayamadım. insan yattığını, kalktığını, yediğini, içtiğini, hasılı ne yaptığını bilmiyor. bütün duyguları, bütün emelleri, varlığı bir güzellik ilahesinin cazibesine esir oluyor.

iki ruhun uyuşmasıyla gerçekleşen muhabbetlere hakikaten doyulmaz. böyle karşılıklı sevgilerin şevk ve lezzetine son olmaz.

sarhoşlar için uyulması zorunlu bir şart varsa, o da içtikten sonra ayık adamlarla görüşmemektir. bir sarhoş, ayıklar meclisinde ne kadar can sıkarsa, ayıkların sohbetinden de o kadar rahatsız olur.

namus meseleleri derhal kangren olmaya yatkın olan ölümcül yaralara benzer. çıktığı anda hemen tedavi edilmezse, istila ettiği aile bireyinin mahvıyla sonuçlanır.

en masum kalpler bazen yalanda bir tür vicdan selameti bularak oraya sapmaya mecbur oluyorlar.

kalp yaraları diğer bir aşkın iksirinin verilmesiyle tedavi edilir.

18.02.2017

zafer

william shakespeare



şiddetle başlayan hazlar şiddetle son bulur
ölümleri olur zaferleri
öpüşürken yok olan ateşle barut gibi
en tatlı bal bile tadıldıkça bıkkınlık verir
aynı tat isteği, iştahı köreltir
ölçülü sev ki uzun sürsün sevgin
hedefe hızlı giden, yavaş kadar geç varır

arbat çocukları

anatoli ribakov

insanın yarattığı en iyi şey kitaptır. dünyadaki en büyük insan yazardır.

okumak en iyi şeydir. eğitim bizi karanlıktan aydınlığa çıkaran yoldur.

her şey unutulabilir: azarlama, güceniklik, adaletsizlik. ama küçük düşürülmeyi kimse unutamaz. bu, insanın doğasında vardır. hayvanlar itişir kakışır, birbirlerini öldürür; hatta yerler ama küçük düşürmezler. yalnızca insanlar birbirlerini küçük düşürürler. hiç kimse bunu unutmaz, önünde küçüldüğü insanı asla bağışlamaz. ondan hep nefret eder.

gül serilmiş bir yol, yaşam yolu değildir. yaşamın gerçek yolu dikenlidir.

gerçek devrim neyi yıktığıyla değil, kimi yarattığıyla büyüktür.

aydın, değişik düşüncelerin ebedi taşıyıcısıdır; değişik düşünceler de iktidar savaşında iyi bir silahtır. ama iktidar kazanıldıktan sonra aydınlara dayanılmaz. çünkü iktidarın silahı değişik düşünceler değil, tek düşüncedir.

başarısız bir talip, her zaman potansiyel bir düşmandır.

şöhret düşkünlüğü sadeliği öldürür.

insanlık tarihi, sınıf savaşlarının tarihidir.

iktidar ayırıcıdır; çünkü herkes onu ele geçirmeye çabalar. iktidar ancak hiç kimsenin anlayamayacağı, hatta düşünemeyeceği bir elde olursa birleştirici bir faktör olabilir.

iktidarı elde tutmak, onu ele geçirmekten daha zordur.

sempati ile antipati arasında yalnızca bir adımlık bir mesafe vardır.

talihsizlikler kalıcı değildir. kendine güvenmeli ve başını eğmemeli insan. ruhunuzu yitirmeyin, yüreğiniz kin bağlamasın, kötünün ardından her zaman iyi, daha iyisi gelir. aleksandr dumas'ta şunları okuduğumu hatırlıyorum: "sıkıntılar, yazgımızın ipine dizilmiş tespih taneleridir; bilge kişi onları sakin sakin çeker." büyük yazar.. macera romanları yazmış; ama ne güzel, ne bilgece ifade etmiş!

17.02.2017

hayatın kökleri

mahlon b. hoagland

bilim, kendi içimizde ve çevremizde olan bitene açıklama aramaktır. anlaşılmaz, karanlık, esrarlı olanı, temel kanunlar keşfederek açıklama ve anlaşılır yapma işlemidir; dizginlenmiş meraktır. merak, insandaki en temel dürtülerden biridir.

romalıların dediği gibi "simplex sigillum veri: yalınlık gerçeğin belirtisidir."

yaşam üzerinde yalın ve gerçek olan şeyler üzerinde duracaksak hücre ile başlamalıyız. çünkü hücre her biçimiyle yaşamın en küçük örgütlenmiş yapısıdır. hücreden daha basit hiçbir canlı yoktur ve hiçbir canlı, hücre aşamasından geçmeden karmaşık bir yapıya ulaşamaz.

insanlar "tam" bir varlık olmak için 60 trilyon hücrenin uyumlu iş birliğine ihtiyaç duyarlar.

genler, her biri organizmanın belirli bir özelliğini içeren, kalıtımla yavruya aktarılabilen küçük bilgi paketleridir diyebiliriz.

bir birey yaşamının, ancak atalarından çocuklarına geçirdiği bilgi kadar önemi vardır. bazı güveler ağızsız doğarlar ve doğdukları andan başlayarak açlıktan ölüme mahkumdurlar. tek işlevleri, çiftleşip daha çabucak yumurtlayarak güve bilgisini gelecek kuşağa geçirmektir.

tavuğun bir milyar yıl gerilere giden soy ağacını incelersek; tüylü arkadaşımızı, hayal gücümüzü ne ölçüde zorlarsak zorlayalım adına "tavuk" diyemeyeceğimiz atalara bağlayan bir değişimle karşılaşırız. benim tahminim, bir milyar yıl önceki tavuk atasının herhalde, toplu iğne başından küçük ve okyanusta yaşayan bir yaratık olduğu. kendi soyumuzu gerilere doğru izlersek, yine buna benzer bir sonuçla karşılaşırız.

çoğu düşünceler yanlıştır ve insan yaşamı boyunca birkaç tane iyi düşünceye rastlarsa şanslıdır.

yıllar önce, pellagra denilen bir psikozun, b vitamini alınarak tümüyle ve sürekli olarak kaybolduğu anlaşıldı. araştırmayla, esrarlı bir akıl hastalığı, basit bir vitamin eksikliğine dönüşmüştü. araştırmacılar, başka bir ciddi ve çok yaygın şizofreni benzeri psikozun da bir antibiyotikle tedavi edilebildiğini buldular. bu psikozun sebebi frengi idi. yirmi yıl kadar önce de manik-depresif psikozun ortaya çıkmasının, ağızdan düzenli olarak alınan basit bir tuzla, lityum karbonatla önlenebildiği bulundu. ilginç bir noktayı belirtmekte yarar var; lityum, sodyumun çok yakın akrabasıdır ve sodyumun, beynin işlemesinde gerekli olduğu, bilim adamlarınca çok uzun zamandan beri biliniyor. ama henüz lityumun etkileme biçimini bilmiyoruz.

bugün canlı organizmalarda birikmiş bilgi (üç milyar yıllık evrimin birikmiş sonucu) bütün dünya şairlerinin şiirlerinin toplamından daha çok işlenmiş, daha incedir. bir harfte, bir kelimede, bir deyimde raslantıya bağlı değişmenin parçayı daha iyi yapması uzak bir olasılık; böyle raslantısal bir çarpmanın zararlı olması daha akla yakın. birçok biyo, nükleer silahların, nükleer reaktörlerin ve endüstride üretilen mutasyona neden olabilecek türden kimyasal maddelerin artmasından, bu nedenle korkmaktadırlar. dünyadaki dna stoku ölçülemeyecek kadar değerlidir. evrim hiçbir zaman tekrarlanmayacağı için de yok olursa bir daha yerine konulamaz. üç milyar yıllık evrimin eserine zarar vermek canavarca bir kötülük olur; dünyanın bütün sanatçılarının eserlerini yok etmekten çok daha büyük bir kötülük!

16.02.2017

otostopçunun galaksi rehberi

douglas adams

bir şey olacaksa, olacaktır.

zaman bir yanılsamadır. hele öğle vakti iki misli yanılsamadır.

eğer bir gün biri çıkıp da evrenin hangi nedenle ve niçin burada var olduğunu keşfederse, evrenin birdenbire yok olacağını ve yerini çok daha garip ve anlaşılmaz bir şeyin alacağını öne süren bir kuram vardır. bir başka kuramsa bunun zaten gerçekleştiğini ileri sürer.

evren tedirgin edici büyüklükte bir yerdir ve pek çok kişi sakin bir hayat uğruna bu gerçeği görmezden gelmeye meyillidir.

belli başlı her galaktik uygarlığın tarihi üç ayrı ve fark edilebilir aşamadan geçme eğilimindedir. bu aşamalar hayatta kalma, sorgulama ve incelikli düşünmedir; bir başka deyişle nasıl, neden ve nerede aşamaları olarak da bilinirler.

tam hayat daha kötü olamaz derken birden her şey nasıl da daha kötüye gidiyor.

tanrım, beni bilmem gerekmeyen şeyleri öğrenmekten koru. hatta beni bilmediğim şeyler olduğunu öğrenmekten de koru. öğrenmemeye karar verdiğim şeyler olduğunu öğrenmemeye karar verdiğimi bilmekten koru. tanrım, tanrım, tanrım. beni yukarıdaki duanın sonuçlarından koru. amin. yaşamda insanların başına sardığı belaların çoğu bu son kısmı kaçırmış olmalarından kaynaklanır.

eğer hayat bana bir şey öğrettiyse, bu da asla çantamı almak için geri dönmemem gerektiğidir.

15.02.2017

tanrı olmak isteyen otobüs şoförü

etgar keret

insanların akıllarından geçenleri asla kestiremezsin.

iki tür insan vardır, duvar yanında uyuyanlar ve onları yataktan aşağı iten birinin yanında uyuyanlar.

nefret ettiğim bir şey varsa o da karılarını aldatan erkeklerdir.

cehennemden çıkan insanlar birbirlerinden çok farklı olmakla birlikte, kolay tarif edilemezler. şişman/zayıf, bıyıklı/bıyıksız – çok farklı bir güruh oluştururlar. ortak bir özellikleri varsa şayet, o da davranış biçimleridir. sessiz ve kibardırlar, her zaman bozuk para taşırlar, her şeyin ücretini tam olarak öderler. asla pazarlık etmezler, ne istediklerini de mutlaka bilirler –kem küm etmezler. dükkâna girerler, fiyatı sorarlar, hediye ambalajı yapın/yapmayın, o kadar.

bir kokarcayla yatağa girersen çocukların koktuğunda şikâyet edemezsin.

insanların hafızaları zayıftır, özellikle kötülük söz konusu olduğunda. insanlar unutmaya meyillidir.

"intiharların," dedi sırtını başı tahıl rafına değinceye kadar doğrultarak, "üçer üçer geldiği söylenir, bilirsin. boş laf değilmiş. etrafındaki insanlar ölmeye başlar ve kendine onlardan ne farkın olduğunu, neden hayatta olduğunu sormaya başlarsın.

eski bahçe

tezer özlü

devrimci inançları olan kadınların sert, militan bir dış görünüşe bürünmelerine karşıyım. kadın, kadın olabilmeli. bu da kolay değil. halklara olan sevgisini, insan ancak bireylerle olan ilişkilerinde geliştirebilir. çok sevmeyen, çok sevişmeyen birinin insancıl bile olabileceğine inanmıyorum.

yürümek, her gördüğüm nesnenin gerisinde uzun şeyler düşünmek en sevdiğim uğraşılardan biridir. çoğu kez öyle küçük ama ilginç olaylar olur ki, bunları gördüğüm an kafamda bir öykü belirir. istanbul böyle öykülerle doludur.

bu kentin en güzel öykülerini sait faik yazmış diye düşünürüm. onun bu uğraşısını sürdürmek gerek derim. ama hep günlük olaylar zamanı alıp götürüyor. ya uyku gecikir, ya uyku çok uzar, ya bir yere yetişmek ya da bir yerden hızla dönmek gerekir. ya çok ya da az öfkeli olurum. aranması gereken insanlar ve gidilecek yerler vardır. çocuğa eski masalları günümüze uydurup anlatmak gerekir, kapı çalınır, cam çarpar ve kırılır, aygaz biter, yakıt gelmez, su kesilir ve öyküsü yazılacak sokak izlenimleri silinir. gene yenileri oluşur. bunları yaşamanın tadı bile yeter insana.

birden ilkbahar geldi mi, renkler, gökyüzü ve doğal ışıkların parlaklığı değişiverir.

taksim alanı'nda çiçek satan çingenelerin sayısı ve çiçeklerin çeşidi artar. kentin en güzel görüntülerinden biridir bu. istanbul'da başlayan ilkbaharı bırakıp daha ileri bir ilkbahara, antalya'ya gidiyorum. gemi bulutlu bir havada kalkıyor. fantom uçakları kentin tepesinde deneme uçuşları yapıyor; ama bir süre sonra bu savaşı anımsatan gürültüden uzaklaşacağım. içim coşkuyla dolu, inançlarım daha bir güçlü, sapasağlamım. her konuda sanki en doğru düşünceye ulaşmışım. böyle anlarda insan hem güçlü hem de mutlu oluyor. gene her ayrıntıya dek bakmak, uzaktaki kıyı şeritlerini, denizin yüzeyini ve bununla birlikte dünyanın tüm zamanlarını düşünmek istiyorum.

14.02.2017

imkansız

georges bataille

yürek başkaldırdığı ölçüde insanidir. bu, şu demektir: insan olmak "yasaya boyun eğmemek"tir.

gerçek şiir yasaların dışındadır.

hakikatin bizim üzerimizde hakları vardır. hatta üzerimizde tüm haklara sahiptir.

yalnız insan lanetlidir.

bellek kaypaktır.

bir şeye ulaşmak için gerekli araçlara sahip değiliz. aslında ulaşıyoruz; birdenbire gereken noktaya ulaşıyoruz ve geri kalan günlerimizi kayıp bir an'ı aramakla geçiriyoruz; ama tam da onu aramak bizi ondan uzaklaştırdığından, çoğu kez onu elimizden kaçırıyoruz. onunla birleşmek kuşkusuz, dönüş anından sonsuza dek yoksun kalmanın bir yoludur.

aynı anlamsız ışığın tüm insanlar için parıldaması ne kadar tuhaf!

çıplaklık diye adlandırılan şey, parçalanmış bir bağlılık gerektirir; en belirsiz çağrıya verilen titrek ve suskun bir yanıttan başka bir şey değildir. karanlıkta hayal meyal görülen kaçamak, ölgün ışık bir yaşamın bağışlanmasını gerektirmiyor mu? insan, herkesin ikiyüzlülüğüne -insan davranışlarının özünde hangi aptallık vardır- meydan okurken, kendisini alevlerin içinden pisliğe, çıplaklığın karanlığına götüren yolu yeniden bulmak zorunda değil midir?

yerküre

douglas adams

bütün yaşam türlerinin arasında en hayırsever olanı, aklını yapmakta olduğu işe veremeyen bir insandır.

herhangi bir şey, ortaya çıkarken bir başka şeyi ortaya çıkarıyorsa, bir başka şeyin ortaya çıkmasına neden oluyor demektir. o şey her ne ise, olurken, kendi kendisinin yeniden ortaya çıkmasına sebep oluyorsa, tekrar olacaktır. bununla birlikte, kronolojik bir sıra izlenmesi şart değildir.

gerçeklik çoğu zaman kusurludur.

olayların her zaman göründüğü gibi olmadığı önemli ve yaygın bir gerçektir. örneğin yerküre gezegeninde, insanoğlu başardığı onca şeye dayanarak -tekerlek, new york, savaşlar vs.- her zaman yunuslardan daha zeki olduğunu varsaymıştır ve bütün bunlar gerçekleşirken yunusların tek yaptığı suda oradan oraya atlayarak eğlenmek olmuştu. ama öte yandan yunuslar da her zaman için insanoğlundan çok daha zeki olduklarına inanmıştı - hem de tam olarak aynı nedenler yüzünden.

hayat, yaşayanların elinde ziyan olur.

herhangi bir şekilde gördüğün, yaşadığın veya duyduğun bir şey sana özeldir. kendi algılayış şeklinle kendine bir evren yaratırsın. bu nedenle evrende algıladığın her şey sana özeldir.

tasarımcıların bir ahmağın bile yanlış kullanamayacağı bir şey tasarlamaya kalkıştıklarında yaptıkları en büyük yanlış, gerçek aptalların dehasını küçük görmeleridir.

herhangi bir sorunu çözmenin en önemli koşulu, insanın bir sorun olduğunu fark etmesidir.

13.02.2017

hayalet şehir

patrick mcgrath

kızlar genç taylar gibidirler.

insanoğlu yeryüzüne yıkımla damgasını vurur, denetimi kıyıyla son bulur.

babalar oğullarından neden nefret eder? oğullar onları tehdit eder. içlerinde ölüm korkusu yaratır. kendileri artık o güç olanağına sahip olmadıkları için içerlerler.

bir çocuk için, bir odaya girince büyüklerin susup konuyu değiştirmesinden daha hayal kırıcı bir şey yoktur. bir çocuğun iştahını, ortalıkta bir sır olduğunu bilmekten daha güçlü bir şekilde kışkırtan başka bir şey de yoktur.

insanın çalışmasına engel olan aynı keder, daha önceleri hayatına anlam vermiş olan tasarıların keyif vermez oluşu ve hevesinin kırılması. insanı güçten düşüren aynı öfke, perişanlık ve umutsuzluk dalgaları.

yeni bir ulus, kendi gerçek ruhunu yansıtan bir sanat geleneğini gerektirir. amerika'nın gerçek ruhu da sınırsız, el değmemiş yabanıl topraklarının ulviliğindeydi. emerson'dan alıntı yapmıştı: öyle hissediyorum ki oralarda başıma hiçbir kötü şey gelemez -doğanın tamir edemeyeceği hiçbir utanç, hiçbir felaket (gözlerim hariç).

ben bir psikiyatrım. kötülüğe inanmam, bütün insan deneyiminin, geçmiş olayların insan zihninde bıraktığı izlere dayandığına inanırım.

orospular ve psikiyatrlar -erkeklerin içlerini dışlarını onlardan daha açık olarak kim görür?

aşkın ya da daha doğrusu belirli aşk durumlarının nefrete yakın olduğu ya da başka bir düzlemde nefret olduğu bir klişe sözdür; ama gerçek olduğu için klişedir.

12.02.2017

frida kahlo: aşk ve acı

rauda jamis

umutsuz düşler insanı öldürür.

yapıtım, asla yazılamayacak denli güzel özyaşamöykümdür.

yalnızca sanat her tür toplumsal değişimin öncüsüdür. yalnızca sanat öz olarak devrimcidir. beethoven, müzik seven bir insanın asla tam anlamıyla kötü olamayacağını söylerdi.

friede, almancada barış demektir.

frida, sonraları ünlü isimler yetiştirecek iki edebiyat grubu olan "contempraneos" ile "maistros" arasında bir süre tereddüt etti. ama sonuç olarak, hiç pişmanlık duymaksızın, kasketlerinden ötürü "cachuchas" adını taşıyan, daha kuraldışı, hem daha yaratıcı ve açık, daha ilginç, kışkırtıcı, küstah, cüretkar, kafa bulandırıcı.. anarşist ruhlu bir grubun üyesi oldu.

jacqueline lamba: frida kahlo de rivera eşikteydi, o müstesnaydı. çevresinde, kendisi gibi trajik ve çarpıcı tuvalleri vardı.

louise nevelson: diego rivera, kişisel yaşamında işlerin altından kalkamayan ama toplumsal yaşamında mücadeleci olan harika bir adamdı. insanların önünde ayağa kalkabilir ve örneğin rockefellerları iki dakika içinde yerle yeksan edebilirdi.

jean van hejenoort: frida; güzelliği, karakteri ve aklıyla son derece ilgi çekici bir kadındı.

diego rivera, bugünün meksikasındaki sanatçı kuşağının en çarpıcı ögelerinden olan ardıllar yetişirdi. onlara sürekli, çalışmalarında kişiliklerini korumaları ve geliştirmelerini, aynı zamanda fikirlerinde toplumsal ve siyasal bir açıklık oluşturmalarını söylerdi.

louise nevelson: frida hastanedeydi. olağanüstüydü, öleceğini biliyordu sanırım ama görünürde bundan rahatsızlık duymuyordu; nazik ve neşeliydi, gülüyor, sululuklar yapıyordu. kısa zaman sonra öldü.

flaman tablosu

arturo perez-reverte

hayatta, bütün işlerde leke sürülmemiş doğruluk, açlıktan ölmek için en kestirme yoldur.

hayat, sınırları sürekli değişen, hudut çizgileri yapay olan yaygın bir alanda, her an yeniden başlayan ya da bir anda beklenmedik bir balta darbesiyle sonsuza dek kesilen tehlikeli bir serüvendir. mutlak olan tek gerçek; yoğun, tartışmasız, kesin son ölümdür. bizler iki sonsuz gece arasında ufacık, bir anlık bir parıltıyız.

j.l. borges: tanrı oyuncunun elini oynatır, oyuncu da taşı. tanrı'nın arkasında oyunu başlatan hangi tanrı'dır?

matematiğin her şeyle ilgisi vardır. bu, tablo gibi imgelemde yaratılan şeyler için de, gerçek dünyayı yöneten kurallar için de geçerlidir.

sadece filmlerdeki sorgu yargıçları ve polisler dürüsttürler ve yanılmazlar.

bir sanatçı, içindeki cevheri gösterene dek yolu üzerindeki engelleri bir bir yıkmalı. bir sanatçı ancak böyle, bağımsız olursa, varabilir en nefis keyfin tadına. yaşamını yaratıcılığa adar, bunun dışında hiçbir zavallılığa ihtiyacı kalmaz. artık benzerlerinden de ilerdedir, çok ilerde. uzam ve olgunluk içine sığınmıştır.

hırs söz konusu olduğunda en büyük günah yenilgidir; başarı otomatikman bir erdeme dönüşür.

bir cinayette en basit neden en olası nedendir.

hayat bizi inandırmak istedikleri kadar basit değil. sınırlar net değil, önemli olan nüanslar. hiçbir şey siyah ya da beyaz değil; kötülük kılık değiştirmiş iyilik ya da güzellik olabilir ya da tam tersi; ama biri ötekini dışlamadan. bir insan, duyguları gerçekliğinden hiçbir şey kaybetmeden, bir başka insanı hem sever hem de ihanet edebilir. aynı anda baba, kardeş, oğul ve sevgili olabilir bir insan; ya da aynı anda kurban ve cellat.

thomas mann: kötülük, karanlıkların ve çirkinliğin güçlerine karşı aklın pırıl pırıl silahıdır.

"ve sonun nerede olduğunu, sona vardığında bilirsin."

11.02.2017

çaykovski, patetik ve leş

lale müldür


biliyorum beni çok sevmiyorsun
benimle biraz oynuyorsun
farelerle oynayan bir kedisin sen
ama aşk çok uzaktadır bundan
aşk aynı anda aynı şeyi düşünebilmektir
biliyorum hiç kimseyi çok sevmiyorsun
hatta kendinle biraz oynuyorsun
ama aşk çok uzaktadır bundan
aşk büyülü bir kaptan su içmektir
ama sen korkuyorsun bundan
bilmiyorum neden
ötekini biliyorum
onu bana söyleyecek cesaretin yok
ben de senin gibiyim aslında
işte bu yüzden paçavrası çıkıyor yüreklerimizin
ardımızda sürüklenirken onca leş

10.02.2017

kadın

william m. thackeray

çiçekler vardır, kuytu, gölgelik yerlerde açarlar; yumuşacık, güzel kokulu ama gizlidirler. çiçekler vardır, tabak gibi kocaman ve parlak renkli, bahçelerin ortalık yerlerinde açarak güneşin göz alıcılığıyla yarışa girmiş gibidirler.

bir kadın için en büyük kompliman kendi cinsi tarafından hor görülmesidir.

şu kadın milletinin tanrı vergisi yeteneklerini daha sık kullanmayışlarına nasıl şükürler etsek yeridir! kullandıkları zaman karşı koyamıyoruz. hele en ufak bir ilgi göstermeyegörsünler -ortada kaç erkek varsa- o saat dize getirirler.

en iyi kadınlar ikiyüzlü olanlarmış. biz erkekler kadınlarımızın bizden neler gizlediklerini, en saf ve içten göründükleri zamanlarda ne denli hesaplı ve tetikte olduklarını, ha deyince dudaklarında bitiveren o candan gülüşlerin bizi yumuşatmak ya da atlatmak için kullanılan birer silah olduğunu hiçbir zaman bilemeyiz. böyle yapanlar yalnızca yosmalardır, hafif kadınlardır demek istemiyorum; örnek, namuslu ev kadınları da böyledir. kocasının aptallığını gözden gizleyen ya da yırtıcılığını yumuşatıp küllendiren kadınları hepimiz bilmez miyiz? bu köle ruhluluğu kadınlığın başlıca erdemi olarak övüp göklere çıkaran, bu ikiyüzlülüğe dürüstlük gözüyle bakan biz erkekler değil miyiz? iyi bir ev kadını ikiyüzlü olmak zorundadır.

erkekleri parmaklarının ucunda oynatan kadınların gerçek sosyeteye girebilmek uğruna nasıl yırtındıklarını, ne hakaretlere boyun eğdiklerini görmek, kadın yaradılışını inceleyenler için çok ilginç bir konudur.

demokrasi, barış, sosyalizm

jean jaures

bir sınıfın tahakkümü, insanlığa karşı yapılmış bir suikasttır.

sık sık okuruz: geçmiş çağlarda, monarşi döneminde zenginler görkemli saraylarda yaşar, yoksullar kulübelerde sürünürlermiş. şimdi, işçi ailelerinin toplandığı yoksul kulübelerden çıkıp zengin caddelerden geçerek okula giden bir halk çocuğu düşünün. korkarım ki, çocukcağız kaygıyla başını kaldıracak ve "peki ama, bugün de öyle değil mi?" diye soracaktır.

bugünkü devlet büyük bir patrondan başka bir şey değildir; ücret ve rekabet yasalarına bağlanan, onları uygulayan kocaman bir patron.

"ordudan söz edildiğinde artık demokrasiden söz etmek gerekmez."

insanların birliği, kaba kuvvetin egemenliğini tanımayan, genel hukuk kurallarına bağlanan eşit ve bağımsız ulusların özgür federasyonuyla sağlanabilir. böylece yurtlar dehalarından, özgünlüklerinden, bağımsızlıklarından, özgürlüklerinden hiçbir şey yitirmeksizin insanlığa katılmış olurlar.

salt kardeşlik çağrısıyla insanlar birbirleriyle uzlaşmazlar; ancak, içinde kendilerini unuturken benzersizliklerini de unuttukları ortak ve soylu bir eserde birleşirlerse uzlaşabilirler.

sömürgecilik, kapitalist rejimin en kötü, en acı sonuçlarından biridir.

insan için kutsal, yani irdelenmesi, tartışılması yasaklanmış hakikat yoktur; dünyada en değerli şey düşünce özgürlüğüdür; iç ya da dış hiçbir kuvvet, hiçbir iktidar, hiçbir dogma aklın sürekli araştırma çabasını sınırlayamaz.

burjuva toplumunda geçmiş şimdiye hükmeder; sosyalist toplumda ise şimdi, geçmişe hükmedecektir.

8.02.2017

sis

miguel de unamuno

iyi kalpli, duygusal ve iyi bir insan eğer delirmezse, tam bir budala demektir. deli olmayan ya aptaldır ya da namussuzdur.

hemen hemen hepimiz bilinçsizce sıkılıyoruz. sıkıntı yaşamın temeli; oyunları, eğlenceleri, romanları ve aşkı bulan sıkıntıdır. yaşamın sisi, tatlı bir sıkıntı, ekşimtırak likör damlatıyor. bütün bu günlük ve anlamsız olaylar, vakit geçirdiğimiz, yaşamı uzattığımız bütün bu tatlı söyleşiler dünya tatlısı sıkıntıdan başka nedir ki?

gerçekten ancak bir gülümsemeye değen düşünceler vardır.

ah! düşüncelerin şiirsel çağrışımı, coşku verici kargaşa. dünya bir kaleydoskop. mantığı dünyaya insanoğlu koyuyor. en üstün sanat, rastlantı sanatıdır.

nesnelerin en soylu görevi seyredilmektir.

biz insanlar ne büyük acılara, ne büyük mutluluklara dayanıyoruz; çünkü bu acılar ve mutluluklar küçük olaylardan oluşmuş büyük bir sis tabakasına bürünerek geliyorlar. yaşam bu işte: sis.

rastlantı dünyanın gizli ritmidir, rastlantı şiirin ruhudur.

kadınlar her zaman, görmeseler de, kendilerine bakıldığını ve bakmadan da görüldüklerini bilirler.

yalnız insanın uykusu bir kuruntudur, görüntüdür; iki insanın uykusu ise hakikattir, gerçektir.

cadde; arzu, kıskançlık, küçümseme, acıma, aşk, kin bakışlarının, iç içe geçtikleri bir doku oluşturur; çünkü ruhun kristalize olmuş eski sözcükler, düşünceler, istekler, hepsi, geçenlerin ruhlarını saran gizemli bir doku oluşturur.

ruhun kendisi, aşktan ve ete kemiğe bürünmüş acıdan başka nedir?

intihar edenlerin büyük çoğunluğu, başarısızlığa uğramış katillerdir; kendilerini öldürenler başkalarını öldürme yürekliliği olmayanlardır.

yaşam çok şey öğretiyor insana, ölüm daha çok; her ikisi bilimden çok, çok daha fazlasını öğretiyor. yaşamın tek öğretmeni yalnızca yaşamdır; bunun yanında pedagoji hiç kalır. yaşamak yalnızca yaşayarak öğreniliyor ve her insan yaşamın çıraklığına yeniden başlamak zorunda.

rol yapmak hepimizin hoşuna gider, hiç kimse kendisi değildir, herkes başkalarının yaratısıdır.

kadınlar, erkeklerden daha çok birbirlerine benzerler; çünkü hepsi tektir ve aynı kadındır. gerçekten de bilim karşılaştırmadır; ama kadınlar söz konusu oldu mu, karşılaştırmaya değmez. bir insan bir kadını, yalnızca bir kadını iyi tanıyorsa, hepsini tanıyor, kadın'ı tanıyor demektir.

günah olmayan bilgi, bilgi değildir; akılcı değildir.

düşünmek kuşkulanmaktır, kuşkulanmaktan başka bir şey değildir. insan kuşkulanmadan inanabilir, bilebilir, düşleyebilir; ne inanç, ne bilgi ne de imgelem için kuşku gerekir; hatta kuşku bunları yok eder; ama kuşkulanmadan düşünmek olanaksızdır. inancı, bilgiyi ve statik, dingin, ölü olan her şeyi dinamik, tedirgin ve dipdiri düşünceye dönüştüren kuşkudur.

her felaketin iyi bir yanı vardır; felaket ne denli büyük olursa olsun, iyilik ne denli küçük olursa olsun.

çocuk trajedide güler; yaşlı adam komedide ağlar.

"sanatın en iyi kurtarıcılığı, insana var olduğunu unutturmasıdır." derler. hayır, sanatın en iyi kurtarıcılığı, bir insanın var olduğundan kuşkulanmasını sağlamasıdır.

tümceler ne denli derin olurlarsa, o denli boş olurlar. dipsiz bir kuyunun derinliğinden daha derin derinlik yoktur.

gülmek, trajediye hazırlanmaktan başka bir şey değildir.

insanın kendi kendisini tanımasından daha da zor olan, bir roman yazarının ya da tiyatro yazarının, kurguladığı ya da kurguladığını sandığı kişilerini tanımasıdır.

var olup olmadığını en az bilen insanın bizzat kendisidir. yalnızca başkaları için vardır.

7.02.2017

insan

birhan keskin

insan kadife bir hatıradan başka nedir ki? geçmiş, üstümüzü her gece onunla örttüğümüz. uykuların derininde kor yankılarına düşer gibi olduğumuz ve sonra unuttuğumuz. dağın doruğu ile dağın derini arasındaki mesafeden başka nedir ki insan: derininde kor tutmuş haller, doruğunda ıssızlık bilgisi. güne ait sesler çoğaldığında hatıranın kendisi de kokusu da bilgisi de silikleşecek. ve insan sabahın nemi kadar sessiz olmayı isteyecek.

insanın, kendi varlığından hoşnut olarak yaşadığı, kendi varlığını haklı kıldığı ve kuşku yok ki, yeryüzü ile barışık yaşadığı ve mutlu olduğu bir zaman vardı. yoksa bizler bugün bu mutluluğun imgesi için bile bunca telef olmazdık.

6.02.2017

vahşi benlik

clarissa pinkola estes

hepimiz vahşiye özlemle doluyuz. bu özlemin kültürel olarak onaylanmış pek az panzehiri var. bize bu tür bir arzudan utanç duymamız öğretildi. uzattığımız saçlarımızı duygularımızı saklamak için kullandık. ama vahşi kadın'ın gölgesi gündüz ve gecelerimiz boyunca pusuya yatmış bir halde hala varlığını sürdürmekte. nerede olursak olalım, arkamızda tırıs halde giden bu gölge kesinlikle dört ayaklı.

vahşi benliğin dünyasına açılan kapılar az ama değerlidir. derin bir yara iziniz varsa, o bir kapıdır; eski, çok eski bir öykünüz varsa, o da bir kapıdır. gökyüzünü ve suyu tahammül edemeyecek kadar çok seviyorsanız, o bir kapıdır. daha derin bir hayatı, eksiksiz bir hayatı, makul bir hayatı özlüyorsanız, o da bir kapıdır.

vahşi doğayla bir ilişki geliştirmek, kadının bireyleşme sürecinin temel unsurlarından biridir. bu ilişkiyi kurmak için kadın karanlığa dalmalı; ama aynı zamanda telafisi mümkün olmayan bir şekilde tuzağa düşüp yakalanmamalı, oraya giden yolda ya da dönüşte öldürülmemelidir.

yıllarca vahşi kadın arketipinin mitsel hayatını taşıyan kadınlar sessizce ağladılar: "neden bu kadar farklıyım!? neden böyle garip -ya da ilgisiz- bir aileye doğdum?!" hayatlarının nerede fışkırmasını istedilerse, birileri hiçbir şey büyümeyecek şekilde toprağı tuzlamak için oradaydı. doğal arzularına gem vurmak için konan bütün yasaklar yüzünden işkence çektiler. doğanın çocukları olanlar, çatı altında saklandılar. bilim insanı olanlara, anne olmaları söylendi. bir şey icat etmek istediklerinde, pratik olmaları söylendi. yaratmak istediklerinde, bir kadının ev işlerinin hiç bitmediği söylendi.

kimi zaman en gözde standartlara göre iyi olmayı denediler ve çok uzun bir zaman boyunca gerçekten ne istediklerini, nasıl yaşamaya ihtiyaç duyduklarını kavramadılar. sonra da bir hayata sahip olmak amacıyla ailelerini terk etmenin, ölüme kadar süreceği yeminiyle umut bağladıkları bir evlilik yapmanın, daha aptallaştırıcı ama daha iyi maaşlı bir şeye sıçrama tahtası vazifesi görecek işleri seçmenin acı verici yönlerini deneyimlediler. yol boyunca, her yana saçılmış düşler bıraktılar.

kadınlar genellikle gün içindeki zamanlarının yüzde seksenini yaratıcı hayatlarını sekteye uğratan işler yapmaya harcayarak duyarlı olmaya çalışan sanatçılardı. senaryoların sonu olmasa da, değişmeden kalan bir şey vardır: çok erken bir dönemden itibaren negatif bir edayla "farklı" olarak gösterildiler. aslında tutkuluydular, bireydiler, araştırmacıydılar ve doğru içgüdüsel zihinlere sahiptiler.

yüreklerimizde umudun yükselişi olmasa, hayatlarımızda bize şundan bundan söz edecek sürekli ışık olmasa, her şeyin teskin edilebileceği, her şeyin doğabileceği bir gece olmasa, biz de kendi vahşi doğalarımızdan yararlanamazdık.

sezgiyle bağlantıyı güçlendirmenin yolu, kimsenin canlı enerjilerinizi, yani kanılarınızı, düşüncelerinizi, fikirlerinizi, ahlaki değerlerinizi, ideallerinizi bastırmasına izin vermemektir. bırakın, hayatınızın altüst oluşlarını kendi içsel döngüleriniz düzenlesin, dışınızdaki başka güçler, kişiler ya da içinizdeki negatif kompleksler değil.

kadın doğasının vahşi yeraltında yaşayan bir varlık vardır. bu yaratık bizim duyusal doğamızdır ve herhangi bir bütünsel yaratık gibi, onun da kendi doğal ve besleyici döngüleri bulunur. bu varlık kimi zaman araştırıcıdır, ilişkiye dönüktür ve enerjiyle sıçrar; kimi zamansa sessizdir. müzik, hareket, yiyecek, içki, huzur, dinginlik, güzellik, karanlık gibi duyumları içeren uyaranlar karşısında hassastır.

vahşi doğanın bize sunduğu şey budur: odaklaşmak, durup bakmak, koklamak, dinlemek, hissetmek ve tatmak yoluyla önümüzde ne olduğunu görme yeteneği. odaklaşmak, sezgi dahil, duyularımızın tümünün kullanılmasıdır. kadınların bu dünyaya gelmelerinin amacı, kendi seslerine, kendi değerlerine, düş güçlerine, uzağı görme yeteneklerine, duru görülerine, öykülerine ve eski anılarına sahip çıkmaktır. bunlar da odaklanma ve yaratmanın işidir. odağı kaybettiyseniz, sadece oturun ve öylece kalın. fikri alıp öne arkaya sallayın. bir kısmını tutun, bir kısmını da atın, kendini yenileyecektir. daha fazlasını yapmanıza gerek yoktur.

vahşi kadın, cesaret eden, yaratan ve yıkandır. bütün yaratıcı eylem ve sanatları olası kılan ilksel buluşçu ruh odur. o, etrafımızda bir orman yaratır ve biz de hayata bu yeni ve özgün açıdan bakmaya başlarız.

kural

victor hugo

ey gençlik! ne muhteşem bir yıldızsın sen!

yolda çok fakir bir seven delikanlıya rastladım. şapkası eski, elbisesi yıpranmıştı; dirsekleri delinmişti; ayakkabılarına su, ruhuna yıldızlar giriyordu.

en yırtıcı yaratıklar bile yavruları okşandığı zaman yumuşarlar.

ruhun isyanları yanında bir şehrin deprenişleri nedir ki? halk büyük bir derinliktir, ama insan halktan da büyük bir derinliktir.

aziz mertebesine erişmek bir istisna, doğru olmak bir kuraldır. yanılın, kusurda bulunun, günah işleyin; ama doğru olun.

şeref kurallarına, yıldızları inceler gibi, pek uzaktan bakan kimseler vardır.

tanrı'nın, bunalımlar içindeyken bile aşka ve felakete layık bir ruh verdiği insana ne mutlu! bu dünyaya ait şeyleri ve insan kalplerini bu çifte ışık altında görmemiş olan kimse, hiçbir hakiki şey görmemiş, hiçbir şey bilmiyor demektir.

ah! mendebur ihtiyar dünya! insan sende çalışır çabalar, sende işsiz kalır, sende namussuz olur, sende kendini öldürür, sende her şeye alışır.

şimdi artık içelim, ısrar ediyorum; içelim. dünya büyük bir saçmalık.

bizler ne kadar samimi, ne kadar temiz olursak olalım hepimizin safiyeti üzerinde küçük, masum bir yalanın çatlağı bulunur.

elmaslar ancak toprağın karanlıklarında, gerçekler de ancak düşüncenin derinliklerinde bulunur.

aynada aşk vardı

duygu asena

insanlar yaşamı kendilerine zehir etmeyi çok iyi bilirler.

her an büyük yalanlar içinde yaşıyoruz, gerçek düşüncelerimizi asla söylemiyoruz; hepsi içimizde kalıp çöreklenerek oturuyor.

alkol ve uyuşturucuyla farklı keyifler yaşamak isteyenler güçsüz, zayıf kişilikli insanlardır. kişiliği oluşmuş birinin bu tür şeylere asla gereksinimi yoktur. bunların verdiği keyifler geçici ve yanıltıcıdır.

yaşamın bazı gerçekleri insana oyun gibi gelir.

ah bu kadınlar, bu salak kadınlar, en akıllısı bile en aptal erkeğin karşısında neden böylesine özverili ve kişiliksiz davranır?

şu 16 yaş berbat bir yaş. ne büyükler arasındasın, ne küçükler. hiçbir özgürlüğün yoktur, her şeyine ailen karar verir; ama kafan en az 18'indeki kadar çalışmaktadır. bedenin ise aynı bir büyüğünki gibi. memelerin çıkmış, boyun iyice uzamış, kalçaların, belin son şeklini almış. erkekler sana bakıp iç geçiriyor ve sen küçük olduğun halde derli toplu giyinip derli toplu oturmak zorundasın. çocuk doğurabilirsin, sevişebilirsin, orgazm olabilirsin. ama bunların hiçbirini yapman uygun görülmez; sen küçüksündür. ama aslında sen büyüksündür de; çünkü sokaklarda oynaman doğru değildir, bacaklarını açarak oturamazsın, lunaparklarda eğlenmene bile garip bakılabilir.

karın kadının en büyük kusurudur.

sevilmek, karşılık görmek, ilgilenilmek yaşamak kadar önemlidir kadınlar için. bir erkeğin söylediği en basit, en sıradan, en anlamsız sözcük bile kadınların içinde büyür, büyür, olağanüstü anlamlar kazanır.

gerçekleri tüm acımasızlıklarıyla, olduğu gibi kabul edince gerginlikler bitiyor. insanın kendini aldatması kadar yıpratıcı bir gerilim yok. onaylamadığın bir şeyi mi yapıyorsun, neden kendi kendini aldatarak iknaya çalışıyorsun? evet, bu doğru değil diye diye yap. sonunda kurtulması daha kolay olur, hem de daha az yara alır insan. en azından kendini aldatmış olmanın verdiği yıpranmayı yaşamaz.

neden insanlar mutsuz evliliklerin bitmesi için birbirlerine yardım edeceklerine, sürmesi için çabalıyorlar?

insan, yaşamı boyunca durmadan senaryo yazar. kendisinin sürekli başrolde olduğu, öteki rolleri yine kendisinin dağıttığı senaryolar yazar. ama ne yazık ki çok enderdir yazdığı senaryoların gerçekleştiği, hele bire bir gerçeklik, bu mümkün değildir. ve yaşananlar, yazılan senaryodan ne denli saparsa o denli mutsuz olur, bunalıma girer insan.

bir erkek her şeyini ona göre ayarladığını anladığı anda sana olan heyecanını yitirir.

delilik aptallıktan her zaman daha iyidir.

insanlar her devirde, her zaman, her koşulda aynı. onlar çok aptal ve özünde vahşi. hiçbir şey değişmeyecek, dünya hiçbir zaman bizim istediğimiz gibi olamayacak. işte hala öldürmek alkışlanıyor, çözüm savaşta; işte hala ırkçılar şurada burada, içimizde, ayrı görüşteki insanlar birbirlerini yok etme peşinde.

insanı terk etmeyecek hiç kimse yoktur. herkes her şeyden vazgeçebilir.

hiçbir an sürekli değildir, her an bir başka an'a atlar ve o yeni anda ne olacağını hiç bilemezsin. bir dakika önceki an bitmiştir, bir dakika sonrası gelmektedir. çok güzel ya da çok acı şeyler yaşanabilir; ama hiçbir sürmez, bitmez de. aslında o bir bitiş değildir, sırasını savmıştır ve sırada bekleyen yeni anlar vardır. aslında biten bir şey yoktur, yalnızca yaşanılır. en güzeli geriye gülümsenerek düşünülen anıların kalmasıdır.

dürüstçe yaşa, doğruluklardan hiç ayrılma ve özgürlüğünden sakın ödün verme.

insana en fazla acı veren şey, uğradığı haksızlık olsa gerek.

hepimiz öleceğimizi bile bile, sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi, küçük küçük şeyleri büyütüp üzüleceğiz. belki de insanlığın en ağır bunalımı, bir gün öleceğini bilmek ve unutmuş gibi yaparak yaşamak.