12.03.2017

anılar, düşler, düşünceler

carl gustav jung

insan, kendisini yargılayamayan bir olgudur ve başkalarının iyi ya da kötü yargılarına bırakılmıştır.

inancın en büyük günahı, deneyime izin vermemesidir.

kocalarını sevmeyen kadınlar çoğu zaman kıskanç olurlar ve kocalarının dostluklarını engellemeye çalışırlar. kocalarının tümüyle onların olmasını isterler; çünkü onlar tümüyle kocalarına ait değillerdir. kıskançlığın özünde sevgisizlik yatar.

geçmiş ürkünç bir gerçektir ve varlığını sürdürürken tatmin edici bir yanıt bulup canını kurtaramayan herkesi yakalar.

insan nedir ki? tümü, köpek yavruları gibi aptal ve kör doğuyor ve tanrı'nın öbür yaratıkları gibi yalnızca içinde el yordamıyla dolaştıkları karanlığı hiçbir zaman yeterince aydınlatamayan iyice solgun bir ışığa sahipler.

kültür, cinselliğin bastırılmasının kötü bir sonucu olduğunda bir gülmeceye dönüşür.

ensest aslında geleneksel olarak tanrıların ve soyluların dünyasının bir parçasıdır ve çok ender vakalarda kişisel bir soruna bağlıdır. ensestin genelde çok güçlü bir dinsel boyutu olduğu için tüm evren bilimiyle ilgili şeylerde ve birçok mitte belirleyici bir yeri vardır.

mantığa aşırı değer verme siyasal mutlakiyete benzer: her ikisinin egemenliğinde de birey kısırlaşır.

zihin, gelip geçen kuşaklar gibi, bir şeyi öğrenebilmek için, o şeyin karşıtı, burası ve orası, altı ve üstü, öncesi ve sonrası olduğu varsayımından yola çıkar.

hiçbir şey bir insanın kendine düşman olmasından daha çok acı veremez.

küçük ve geçici bilincimizin farkına varabildiği şeylerin dışında hiçbir şeyin varlığından haberimizin olmamasının ne anlama geldiğini kavrayabilmekten henüz çok uzağız.