panait istrati
eğitimciler çoğunlukla çocuk ruhundan bir şey anlamaz, çocukları trampet sesleri ve kırbaçla yürütürler.
çocuk kısmı hısımlarının yanında yüzsüz olur, ahlakı bozulur. insan ancak yabancıların yanında adam olmayı öğrenir. ama mıymıntının birinin yanına gireyim deme sakın. zengin bir usta ara. ona doğrulukla hizmet et! hele aşırmaya hiç alışma, esnaflıkta çok zararlı şeydir, adamın kökünü kurutur. bir şeyi canın çekerse doğruca ustanın yanına git, gözlerinin içine bakarak: "usta be, canım bir simit yemek istiyor!" de. sana bir metelik verirse al simidi ye, vermezse sabret.
elalem ister ki bir evlat söz dinlesin, akıllı uslu olsun, hangi işe konulursa orada eskisin, öyle süpürge gibi kapı kapı sürtmesin. ustasının vahşiliğine boyun eğmeli, kendi de sırası gelince insafsız bir usta olmalı. işte mahalleli böyle düşünür ve ustanın şamarını yiyen suratta güller açacağını iddia eder.
her çocuk bir devrimcidir. yaratılışın yasaları onunla tazelenir ve olgun insanların onlara karşı yükselttiği ahlak, önyargılar, hesaplar, pis çıkarlar gibi engelleri ayaklar altına alır. çocuk, dünyanın başlangıcı ve sonudur. hayatı yalnız o anlar; çünkü hayata ayak uydurur.
devrimler ancak çocukluğun saflığıyla yapıldığı zaman daha iyi günlerin geleceğine inanacağım.
çocukluktan çıktı mı insan canavar kesilir. ikiyüzlülükle başka bir kalıba girerek hayatı inkar eder. insanlık binlerce yıldır yaratılışın kendisine anlattıklarından bir ibret dersi almayı bilmiş midir? bugün, tıpkı orta çağ'da olduğu gibi, hiçbir sosyal topluluk hayatı anlamıyor, hiçbir yasa onu korumuyor, ahmaklık ve keyfilik her zamandan fazla hükmünü yürütüyor.
çocuk cahil ve delicesine bencil insan canavarlarının ellerine verilir. onlar da bu heyecanla dolu, yaşamaya susamış çelimsiz yaratığın kolunu kanadını kırarlar. çocuğun gün ışığına, ağaçların hışırtısına, dalgaların şırıltısına, meltemin okşayışına, kuşların cıvıltısına, sokakta koşuşan köpeklerle kedilerin özgürlüğüne, mis kokulu kırlara, kendisini yakan kara, şaşırtan güneşe, merakını uyandıran ufuklara, altında ezildiği sonsuzluğa muhtaç bir hayat tomurcuğu olduğunu o ahmak suratlı herif nereden bilsin? çocukluğun hayat mevsimlerinin en körpesi olduğunu, mutluluk içinde bile varlığı fani olan o insan yapısının temellerinin ancak bu mevsimde atıldığını nereden akıl etsin?
oysa bütün yapının uçuruma yuvarlanması istenmiyorsa bu temeller iyilik, yalnızca iyilik harcıyla yoğrulmalıdır. insanların çoğunluğu çocukluğunu dayak yiyerek, yoksunluklara katlanarak, kanunların yükselttiği o ömür törpüsü kalelerde geçirirken hayat temellerinin böyle atılmasını nasıl isteyebilirsiniz? yeryüzünün haydutlar, katiller, dolandırıcılar, pezevenkler, tembeller ve düzen düşmanlarıyla dolu olmasında şaşacak ne var, siz doğa yasalarına uymadıktan sonra? sizler kanunlar yapmışsınız, akademiler kurmuş, ahlak kürsüleri tesis etmişsiniz. kulakları patlatırcasına çanlarını çalarak merhameti öğretmeye çalışan kiliseleriniz var, meclisleriniz var; ama bir çocuğun göğsü içinde neler kaynaştığını bilemezsiniz. güzel olabilecekken sakat bıraktığınız bu hayat hakkında da bir bilginiz yoktur.
zavallı kir leonida! ve sizler, zamanımızın bütün zavallı kir leonida'ları. bir ana ile evladının ne demek olduğunu nereden bileceksiniz siz? bir güneş ışınında titreşen dünyalardan, bir karınca yuvasında geçen savaşlardan, mutsuz bir annenin gözyaşlarını içirdiği kalbinde kopan fırtınalardan ve işe verilen bir çocuğun yüreğinde filizlenen sonsuzluktan nasıl haberiniz olsun sizin?
hapishaneye hapishane derler; oraya kapatılan adam özgürlüğünden yoksun edildiğini bilir. bir ustanın yanına verilen çocuk neyi bilsin?