sigmund freud
önemli olan, insanın dış dünyadan ne miktarda gerçek tatmin ummak durumunda olduğu, kendini dış dünyadan bağımsız kılmaya ne ölçüde niyetli olduğu ve son olarak da, dış dünyayı kendi arzuları doğrultusunda değiştirmek için sahip olduğuna inandığı gücün ne kadar olduğudur.
bu noktada, dış koşulların yanı sıra bireyin ruhsal bünyesi belirleyici olacaktır. esas olarak erotik yapıdaki kişi diğer insanlarla duygusal ilişkileri ön plana alacak, kendi kendine yeterli olmaya yönelen narsistik kişi esas tatmini ruhsal iç süreçlerde arayacak, eylem insanı gücünü sınayabileceği dış dünyadan vazgeçmeyecektir.
her aşırı tercih, bireyi, seçmiş olduğu -diğerlerini dışlayan- yaşam tekniğinin yetersiz kaldığı yerlerde ortaya çıkacak olan tehlikelerle karşı karşıya bırakarak cezalandıracaktır.
tıpkı ihtiyatlı bir tüccarın sermayesini tek bir alana yatırmaktan kaçınması gibi, yaşam bilgeliği de tatminin tümünü tek bir çabadan beklememeyi öğütler. bir tekniğin başarısı hiçbir zaman kesin değildir; çünkü pek çok ögenin bir araya gelmesine, belki en çok da ruhsal bünyenin işlevini çevresine uydurarak haz almak amacıyla bu çevreden yararlanmasına bağlıdır.
din, bu seçim ve uyum sağlama oyununu kısıtlar; çünkü herkese kendi mutluluk edinme ve acıdan korunma yolunu dayatır. tekniği, yaşamın değerini düşürmek ve gerçek dünyanın tasarımını sanrılı bir biçimde çarpıtmaktır; bunun da ön koşulu zekanın sindirilmesidir. bu bedel sayesinde, ruhsal bir çocuksuluğu zorla sabitleştirme ve kitlesel bir sanrıya dahil etme yoluyla, din pek çok insanı bireysel nevrozdan uzak tutmayı başarır. ama bundan daha fazlasını da pek başaramaz.
din bile vaadini yerine getiremez. mümin "takdiri ilahi"den bahsetmek zorunda kaldığında, acı karşısında kendisine son avuntu olanağı ve haz kaynağı olarak yalnızca koşulsuz boyun eğmenin kalmış olduğunu itiraf etmiş olur. eğer bunu kabullenmeye zaten hazırsa, dolambaçlı yollara girmesi hiç gerekmeyebilirdi.