tomris uyar
birkaç hayat yaşama imkanı verir insana edebiyat.
oyalayıcı bir şey yazmaktansa kopkoyu bir karamsarlığı yeğlerim.
"en iyi makyaj, hafifçe silinmiş olandır."
yıllar önce abd'de büyük ikramiyeyi kazanan yaşlı bir kadına, "uğurlu sayınızı mı seçtiniz?" diye sorduklarında şu yanıtı almışlar: "yok canım. düşümde 6 ve 7 rakamlarını gördüm. altı kere yedi 49 ettiği için 49'la biten bir bilet aldım."
günlük yazan biri, kendini sıradan biri olarak görmüyorsa günlüğü bir önem taşımaz.
türkiye'de ne iyi ne kötü bir şey yapılıyor. her şey ortalama. onun için de yüzleşme ihtiyacı vermiyor insana. çünkü zaten kötü değil, zaten iyi değil.
benim bu toplumda en beğenmediğim şey, hanımefendi ile başlayıp canım'a giden konuşmalar. on dakika içinde oluyor bu. telefonda bile oluyor.
yaşam, yazının daha usta bir taklitçisidir. yazarsanız, bir yaşamın bir ömre az geleceğini bilirsiniz. yazın, size farklı çağlarda, farklı ülkelerde, farklı kişiliklerde yaşama olanağı sunar.
beklenen okur, her zaman beklenmediklerden çıkar.
iyi yazılmış bir öyküyü iyi yapılmış bir makyaja benzetirim. bitirdikten sonra biraz hafifletilir. sanki öyleymiş gibi olur.
edebiyatın çok kötü bir öç alma biçimi vardır. edebiyat siler. öbür dallar gibi değildir, bir zamanlar iyi bir şarkıcıydı demezler. bir zamanlar iyi bir müzisyendi diye akılda kalmazsınız. bütünüyle siler. geçmişteki iyi işlerinizle birlikte yok olursunuz.
her sözcüğün arkasında bir dünya vardır. geçmişin, bu günün, yaşamakta olanın, insanın, toplumun devinimini, evrimini, devrimini, her bişeyini içerirken, kolay mıdır yazı yazmak! ateşle oynamaktır.
kişi kendinden ne zaman vazgeçer? tutkusunu evcilleştirdiğinde. özürler çeşitlidir: alışkanlık, yaşam karşısında ürkeklik, yalnız kalma korkusu, dayanak yoksunluğu, çocukların mutluluğu, eş dost ya da çevre baskısı vb.
türk öyküsüne nereden düştüğü belli olmayan bir kuyruklu yıldızdır sait faik.