stefan zweig
bize verilmiş olan hayat biçimi daha iyi bir hale getirilebilir, yontulabilir, düzeltilebilir ve şüphesiz, ahlaki tutku, bilinçli ve sebatlı bir çalışma sayesinde, içimizdeki iyi şeyleri ve ahlaki duyguları geliştirebilir, kuvvetlendirebilir; ama karakterimizin temel çizgilerini hiçbir zaman büsbütün silemez, bedenimizi ve ruhumuzu bambaşka bir yapısal düzene göre yeniden biçimlendiremez.
bir insan, tek bir kişi, birtakım vaatlerde bulunarak insanlığa seslendiği zaman, bu inanç susuzluğunun duyarlı sinirine dokunmuş olur ve ayağa kalkma cesaretini göstererek her türlü sorumluluktan daha ağır olan şu sözü söylemeye cüret eden, "ben, gerçeği biliyorum." diyebilen biri, her zaman, kendini feda etmeye hazır sonsuz bir yedek kuvvet bulur karşısında.
kusursuzluk ancak insani olan şeyleri aştığımız zaman mümkündür: kutsal bir kişi, hatta yumuşaklığı öğütleyen bir havari, katı olabilmelidir; kutsallığa ulaşabilmek için babasını ve anasını, eşini ve çocuklarını kayıtsız bir şekilde terk etmeyi, neredeyse insanüstü ve insanlık dışı olan böyle bir şeyi müritlerinden isteyebilmelidir. kusursuz ve tutarlı bir hayat ancak yapayalnız bir insanın çıplak mekanı içerisinde gerçekleşebilir, hiçbir zaman başkalarıyla ilişki ve bağlantı kurarak değil. bunun içindir ki, bütün çağlarda, kutsal kişinin tuttuğu yol, kendisine uygun biricik ev ve biricik ocak olarak onu çöle götürmüştür.
insanlık, uçup giden zamanın içerisinde, her zaman, ebediliği arayan ahlak duygusunun simgesi haline getirebileceği bir örnek, bir sembol bulmaya çalışır ve kendi gücünü kanıtlamak için de kalabalığın içerisinden hepsinden daha güçlü olan birini seçer. iradesini, ancak çaba gösteren ve tutkuyla araştıran bir insanla birleştirir; bilimi ve gerçeği ancak gerçeği arayan bir insanda bulabilir.