2.06.2019

fıkra

anonim

dört çocuk babası, tecrübeli bir hekim seyahate çıkıyordu, meslektaşlarından biri sordu:

"nasıl doktor, çocukları bıraktığına üzülüyor musun?"

"yo.. hepsi de okuldalar maşallah."

"isimleri neydi?"

"fuat, sedat, reşat, cihat."

"beşinci bir oğlun olsa, adını ne koyacaksın?"

doktor sakin sakin gülümsedi:

"imdat!"

**

ayakta duramayacak kadar körkütük sarhoş, otelin kapısından büyük üniforması sırtında çıkan amirale seslendi:

"baksana kuzum, bana şuradan bir taksi çağırıver."

"sen karşındaki adamın amiral olduğunun farkında değilsin galiba."

sarhoş gevrek gevrek güldü:

"ne kızıyorsun canım, o halde bir gemi çağır."

**

çiftçinin biri sırtında bir gübre çuvalı taşıyarak tımarhanenin önünden geçiyordu. delilerden biri adama takıldı:

"nedir sırtındaki?"

"gübre."

"ne yapacaksın gübreyi?"

"çileklerime koyacağım."

deli içini çekti:

"biz çileği kaymakla yeriz; gene de adımız deliye çıkmıştır."

**

camide hoca vaaz veriyordu:

"ey müslümanlar; bir yer vardır ki zengin, fakir, genç, ihtiyar, gamlı, kederli giren şen ve bahtiyar çıkar; neresidir orası bilin bakalım."

bektaşi arka sıralardan seslenir:

"bilirim hoca efendi; meyhane."

**

yaşlı adam oğlunun çalıştığı daire müdürüne geldi:

"affedersiniz müdür bey, oğlumu görmek istiyorum."

müdür cevap verdi:

"oğlunuz bugün gelmedi. cenazenizde bulunmak için izin almıştı."

**

iki pul meraklısı, üzerinde stalin'in resmi bulunan yeni bir puldan bahsediyorlardı. içlerinden biri:

"bu pullar iyi yapışmıyor" diye şikayet etti.

öteki cevap verdi:

"pulların hiçbir kusuru yok. halk, pulların ters tarafına tükürüyor da onun için yapışmıyor."

**

iki evli arkadaş geç vakit eve dönüyorlardı. biri sordu:

"böyle gece eve geç gidince karına ne diyeceğini hiç düşünmez misin?"

"düşünmem. karım şimdi ya uyuyordur, ya uyanıktır. uyuyorsa mesele yok; uyanıksa onun bana ne diyeceğini düşünürüm.

**

bektaşiye:

"cehennem yedi kattır" demişler, "birinci katında binamazlar yanacak, ikinci katında küfürbazlar, üçüncü katında kumarbazlar yanacak, dördüncü katında.."

bektaşi hemen atılmış:

"uzatma be imanım" demiş, "yanmayan yeri var mı şunun, sen ondan haber ver."

**

dalgınlığıyla ünlü bir biyoloji profesörü, öğleden sonraki dersinde elindeki bir paketi büyük bir dikkat ve itina ile çözüp açarken bir yandan da öğrencilere teşrih için hazırlanmış kurbağalar göstereceğini söylüyordu. fakat paketi açtığı zaman içinden kesilip biçilmiş kurbağa vücutları yerine iki sandviç, iki turp, bir muz ve bir tane de haşlanmış yumurta çıktı. profesör şaşkın şaşkın başını kaşıyarak şöyle mırıldandı:

"fakat ben öğle yemeğimi yemiştim. bu da nerden çıktı?"

**

“akşamleyin büfeye iki elma koymuştum. şimdiyse orada bir tane var; söyle bakalım selim, nasıl oldu da orda bir tane elma kaldı?”

selim: "çok karanlık olduğu için onu görememişim anneciğim!"

**

meşhur fransız romancısı balzac çok oburdu. bir gün arkadaşlarından biri onu lokantada, önünde iri bir tavuk olduğu halde gördü:

"bunu herhalde yalnız yemeyeceksiniz?"

aldığı cevap şu oldu:

"tabii ki hayır, bezelyeleri bekliyorum."

**

doktor sabahleyin yataktan kalktı, başı ağrıyordu. üzerinde bir kırgınlık vardı. gerinerek aynanın karşısına geçti, diline baktı, bembeyazdı. aynadaki aksine seslendi:

"hastam olsaydın müshili dayardım; ama ne çare ki hastam değilsin."

**

polis almak için imtihan yapılıyordu. tecrübeli komiser adaylara sordu:

"bir kalabalığı dağıtmak için ne yaparsınız?"

herkes cevaplar verdi ve sıra yahudi gencine geldi:

"derhal fakirler yararına yardım toplamaya başlarım."

**

doktor hasta kadını muayene etmiş, kocasıyla konuşuyordu:

"eşinizde önemli bir hastalık yok; sıkıntısı yaşının ilerlemesinden geliyor."

"aman doktor bey; ne olur bunu siz kendisine anlatın."

**

berlin'in sovyet işgali altındaki kısmında yaşayan biri, papağanını kaybetmişti. ilgili makamlara başvurarak kuşun bulununca kendisine iade edilmesini rica etti. bunun için de bir kağıda papağanın neye benzediğini yazdı. altına da şu sözleri ekledi:

"papağanın söyleyeceği şeylerden mesul değilim. söyleyeceği şeyler sahibinin değil, kendi fikirlerinin mahsulüdür."