osho
son savaştan sonraydı ve bir gazeteci avrupa'da bir rahibe manastırının başrahibesiyle röportaj yapıyordu. "bana o korkunç yıllarda size ve rahibelerinize neler olduğunu anlatır mısınız?" diye sorar gazeteci. "nasıl hayatta kaldınız?"
"şey, her şeyden önce" der başrahibe, "almanlar ülkeyi istila ettiler, manastırı ele geçirdiler, bütün rahibelere tecavüz ettiler -rahibe anastasia hariç- bütün yiyeceğimizi aldılar ve gittiler. sonra ruslar geldi. yine manastırı ele geçirdiler, bütün rahibelere tecavüz ettiler -rahibe anastasia hariç- yiyeceğimizi aldılar ve gittiler. sonra yine ruslar defedildi ve almanlar geri geldiler, manastırı ele geçirdiler, bütün rahibelere tecavüz ettiler -rahibe anastasia hariç- yiyeceğimizi aldılar ve gittiler."
gazeteci duyguları paylaştığını gösteren gerekli bütün sesleri çıkarır; ama rahibe anastasia konusunu merak etmiştir. "rahibe anastasia kim?" diye sorar. "bu korkunç olaylardan nasıl kurtuldu?" "ah, şey" diye cevap verir başrahibe, "rahibe anastasia böyle şeylerden hoşlanmaz."
tecavüz bile senin arzundur, o bile sen istediğin için olur. bu çok aşırı gelebilir ama psikanalistler böyle olduğunu söylüyor ve ben de öyle olduğunu gözlemledim. senin işbirliğin olmadan tecavüz bile mümkün değildir. derin bir tecavüze uğrama arzusu bir yerlerde saklıdır. aslında tecavüze uğradığı fantezisini kurmayan, kendini tecavüze uğrarken hayal etmeyen bir kadın bulmak çok enderdir. derinlerde tecavüz güzel, arzulanır olduğunu gösterir: vahşice arzulandığını.
mısır'ın en güzel kadınlarından birinin öldüğünde cesedinin, mumyasının tecavüze uğradığı tarihsel bir gerçektir. o kadının ruhu bunu öğrendiyse çok mutlu olmuştur. bir düşün: cesede tecavüz ediliyor.