robert musil
insanın yaptığı her şeyde masum olduğu ikinci bir vatanı vardır.
insan kendisi bundan zarar görmeden yaşadığı zamana kızamaz.
erkeğin kendini adayışındaki ince duygular, bir jaguarın bir parça etin başındaki homurdanışı gibidir ve bu sıradaki bir rahatsız edilme çok kötü karşılanır.
kendini sıradan bir yetişkinin dar sınırları içerisine hapsetmiş bir insanınki kadar içinden sıyrılıp çıkılamayacak bir durum yoktur.
gençlikteki dostlukların tuhaf bir yanı vardır; daha sarısının içindeyken görkemli bir kuş olacağını hisseden ama dışarı karşı henüz ötekilerden ayırt edilmesi olanaksız, biraz ifadeden yoksun yumurta çizgilerinden başka bir şey sergilemeyen bir yumurta gibidirler.
insan eğer yaradılışı gereği duyarsızsa, kahramanca hissetmesi ve her milimetrenin içinde ne kadar çok şeyi saklayabileceğini bilmeden kilometreler boyutunda düşünmesi zor olmasa gerek.
"kimse nereye gittiğini bilmeyen bir insan kadar yükseklere çıkamaz." (cromwell)
devlet yalnızca taçtan, halktan ve onların arasında yer alan yönetim mekanizmasından ibaret değildir. devlette bunlardan başka bir şey daha vardır ki, o da düşüncedir, ahlaktır, fikirdir.
ruh, insan cebir dizilerinden söz edildiğini duyduğunda kaçıp saklanıveren şeyin ta kendisidir.
ilk izlenimlerin çoğu kez ne kadar da doğru yanları vardır!
büyük ve etkileyici bir düşünceyi sıradan bir düşünceden ayıran yan şudur: büyük düşünce, bir tür erime durumundadır.
ne yazık ki güzel edebiyatta hiçbir şey, düşünen bir insanı anlatabilmek kadar güç değildir.
insanın hissettiği ve yaptığı her şey, şu ya da bu biçimde yaşam yönünde olup biter ve bu yönün dışına kayan en küçük bir hareket bile ağır ya da korkutucudur.