juan rulfo
seni düşünüyordum, susanna. yeşil tepelerde. rüzgarlı havalarda uçurtma uçururduk tepelerde, aşağılarda kalan köyün sesleri gelirdi kulaklarımıza, rüzgar uçurtmanın ipini çekelerdi. "koş, susanna." yumuşak ellerin ellerimi yakalardı. "gevşek bırak ipi." rüzgar nasıl güldürürdü bizi; ip parmaklarımızdan kayarken birbirimize bakardık; bir kuşun kanatları çarpmış gibi usulca kopardı ip. kağıt kuş yukarılardan taklalar atarak düşerdi, toprağın yeşili içinde eriyene kadar saçaklı kuyruğunu sürürdü ardından. dudakların ıslaktı, çiy tanelerini öpmüştüm sanki.
seni düşünüyordum. orada deniz yeşili gözlerinle bana bakışını.
susanna, ne kadar uzaklardasın sen, bulutların üstünde, ta uzaklarda, tepelerde gizlenmişsin. o'nun büyüklüğünde, o'nun bağış dolu kutsal yüceliğinde saklısın; seni bulamam artık, göremem. orada sözlerim erişemez kulaklarına.
damlaların düşüşünü gözlüyordum susanna, şimşeğin parıltısında her soluk bir iç çekişiydi, her düşüncem sen.
yeşil tarlalar. rüzgar başaklar arasında kımıldarken. ya da ikindiüstü, yağmur tarlaları dalgalandırırken bakarsın ufuk çizgisi bir iner, bir kalkar. toprağın rengi, yonca ve ekmek kokusu. taze bal kokan bir köy.. havanın ılıklığında her şey portakal çiçeklerinin çeşnisini alırdı.
gittiğin gün seni bir daha göremeyeceğimi biliyordum. yüzün, batan güneşin kan kırmızı ışığında kararmıştı. gülümsüyordun. köyü geride bıraktın. sık sık derdin ki bana: "ben senin yüzünden seviyorum burayı, senden başka her şeyden de nefret ediyorum. burada doğduğuma pişmanım."
"bir daha dönmez," diye düşündüm kendi kendime. "susanna bir daha dönmeyecek. susanna hiç dönmeyecek,' diye geçirdim içimden.