henry miller
bir fahişe asla bacaklarını açamayacak kadar yorgun değildir. kimi düzüşün ortasında kestirir bile.
sigara kağıdı, rom, akrobat ve at yarışı reklamlarının yer aldığı, ağaç yapraklarının duvar ve çatıların ağırlığını azalttığı bir tuvaletin önünde kendini sunan bir kadınla karşılaşmak, bildiğimiz dünyanın sınırlarının bittiği yerde başlayan bir deneyimdir.
biraz daha genç olsaydı sorun kalmazdı. genç bir kancıkta birçok şeyi göz ardı edebilir insan. genç bir kancık aptal da olsa olur. aptallar daha da iyidir hatta. ama yaşlı bir kancık, dünyanın en zeki kadını bile olsa, dünyanın en çekici kadını bile olsa, fark etmez. genç bir kancık yatırımdır; yaşlı kancık zarar. seni hediyelerle şımartmaktan başka bir şey gelmez elinden. ama bu kollarını etlendirmez, yarığını sulandırmaz.
sabah uyandığında yanında sıcak ve dinlenmiş bir beden bulmak güzel bir duygu. temiz bir duygu. ruhani.. aşk teranesiyle canını sıkmaya başlamaları çok sürmez. bu kancıklar neden aşktan bu kadar çok söz ederler? iyi bir sikiş yetmiyor onlara anlaşılan.. ruhunu da istiyorlar adamın.
bazı kancıklar kendilerine çiçek bahçeleri gönderilmesinden hoşlanırlar. kendilerini önemli hissederler.
her metro istasyonunda "frengiye karşı korunuyor musunuz?" sorusuyla gülerek karşılayan yüzler var. nerede duvar varsa, orada yengeç dönencesine girmek üzere olduğumuzu müjdeleyen pırıl pırıl zehirli yengeç afişleri yapıştırılmış. nereye gidersen git, neye dokunursan dokun; kanser ve frengi. gökyüzünde yazılı; alevlenip dans ediyor uğursuz bir işaret misali. ruhumuzu kemiriyor ve ay gibi ölü bir şeyden farkımız yok.
bir özgürlük anı için bütün o aşk teranelerini dinlemek zorunda kalırsın. delirtiyor beni bazen. hemen kapı dışarı etmek istiyorum onları. ediyorum da bazen. ama bu gelmelerini engellemiyor. hatta, hoşlarına gidiyor. onları ne kadar az fark edersen o kadar üzerine düşerler. hasta bir yanları var kadınların. yürekte mazoşist hepsi.
bir kadına teslim olabilmeyi istiyorum. ama benden üstün olması gerekiyor bunu yapabilmesi için. amı yetmez, aklı da olmalı. ona ihtiyacım olduğuna inandırabilmeli beni, onsuz yaşayamayacağıma. başıma ne geleceği umrumda bile olmaz; ne iş isterdim, ne arkadaş, ne de kitap mitap. yeter ki beni dünyada benden daha önemli bir şeyin var olduğuna inandırsın. tanrım, nefret ediyorum kendimden! ama bu alçak kancıklardan daha çok nefret ediyorum; çünkü birinde bile iş yok.