23.07.2017

bir büyücünün çocukluğu

hermann hesse

şenlikler kısa ömürlüdür.

bazen bir tilki ya da bir guguk kuşu görmeleri ya da izleyebilmeleri de doğa dostları için başlı başına küçük bir yaşantı, bir mutluluk ve serüven oluşturur.

sevinci aşkın bir an sürer, acısı ömür boyu.

şu insanlar yok mu, karşılığında para gelsin yeter ki, isa'nın kendisini bile yakalayıp teslim ederler.

her yerde, her zaman öyle kimseler vardır ki, başkaları kendilerine özel, şirin ve albenili insanlar gözüyle bakar. bazıları tarafından da, yaşanandan daha güzel, daha özgür ve daha şen bir hayatı anımsattıklarından koruyucu melekler olarak kendilerine saygı gösterilir ve her yerde de benzer olayla karşılaşılır. torunlar dedelerinin koruyucu meleklerini alaya alır, o şirin ve albenili yaratıklar günün birinde kovulur, canlarından edilir, başlarına ya da postlarına ödüller konur, kısa süre sonra da yaşamları bir söylence olup çıkar ve söylence kuş kanatlarında uzaklara taşınır.

avareliğin o yüce erdemine hep hayranlık duymuşumdur.

uyanıp gerçekten kendine gelen herkes bir kez ya da pek çok kez çöl içinden geçen bu daracık yolu izler ister istemez. başkalarına bunu anlatmaya kalkmak boşuna zahmettir.

kalem odalarının cehennemi, insanların ne tuhafsa kendileri için yarattıkları cehennemlerin en korkuncu görünmüştür bana hep.

bir evden başka bir eve taşınmak istemen, evlenmeye kalkman bir pasaporta ya da kimlik cüzdanı çıkarayım demen yeter; kendini o saat bu cehennemin göbeğinde buluverirsin, bu kâğıtlar dünyasının havasız mekanında buruk saatler geçirirsin artık. sıkılıp duran, öyleyken acele eden asık suratlı insanlar tarafından sorgulanır, paylanıp azarlanır, en basit ve en doğru sözlerine bile inanılmadığına tanık olur, bazen bir ilkokul öğrencisi, bazen bir cani davranışı görürsün.

yeniden doğmak isteyenin, ölmeye hazırlıklı olması gerekir.

friedrich de dine karşı hoşgörülü davranmaktaydı; ancak, batıl inanç diye baktığı her şeyden derin bir tiksinti duyuyor, iğreniyordu. bir uygarlıktan yoksun gelişmemiş uluslar batıl inançla oyalanabilir, çok eski zamanlarda mistik ya da majik bir düşünü biçimini yaşamış olabilirlerdi. değil mi ki bilim denen, mantık denen bir şey vardı artık, bu modası geçmiş ve ne idüğü belirsiz nesnelerin ardından koşmanın anlamı yoktu.

ey hayat ve ölümden söz eden sizler, ne biliyorsunuz bu konuda? hanginiz daha önce acı bir ölümle öldünüz ki, ölümü tanıyabilesiniz? ama hayat konusunda da fazla bir şey bildiğiniz yok, gözleriniz bulanık görüyor çünkü, duyularınız da tembel, miskin. oysa ben hayatın ne olduğunu biliyorum; çünkü gözlerim aydınlık içindeydi hep ve bugün de ölüm yatağımın başucunda dikiliyor. yeryüzünün ne kadar büyük olduğunun, ne harikalarla dolup taştığının farkındayım, denizin büyüklüğünü ve acımasızlığını biliyorum. ve tanrı şahidimdir ki güneşin şu dar aralıktan kulübemin içine yolladığı bir lokma ışık, şimdiye kadar insanların bana verdiğinden daha çok hazla dolduruyor içimi.