alfred adler
bütün nevrozlular başkalarına söz geçirebilecekleri kadar kendilerini güçlü hissedebilecekleri yerde bulunmak ister, yaşamın öteki taraflarında oyalanmaktan kaçarlar.
çok sayıda nevrozlu, kendilerini yetersiz hissedip hissetmedikleri sorusuna "hayır" karşılığını verecektir. hatta bazıları şöyle yanıtlayacaktır soruyu: "tam tersi. çevremdeki insanlardan üstün olduğumu pekala görmekteyim."
nevrozlu kimseye böyle bir soru yöneltmemizin bir gereği yoktur; onun yalnızca davranışını gözlemlemek bize yetecek, söz konusu kişinin önem ve değerine kendini inandırmak için ne gibi numaralara başvurduğunu davranışı bize gösterecektir.
örneğin, üstünlük taslayan biriyle karşılaştık mı, bu davranışıyla onun şöyle demek istediğini tahmin edebiliriz: "başkaları beni görmezden geliyor. ben de onlara kendimi kanıtlamak istiyorum." konuşurken var gücüyle ellerini kollarını oynatan birine rastladık mı, davranışından içinde şöyle bir duygunun yaşadığı sonucunu çıkarabiliriz: "elimi kolumu oynatarak vurgulamazsam sözlerimin hiçbir ağırlığı olmaz."
başkalarından üstünmüş gibi davranan kişilerde bir aşağılık kompleksinin olabileceğini ve kompleksin pek büyük çabalarla gizli tutulmaya çalışıldığını düşünebiliriz. boyunun fazla küçük olduğu tasası içinde yaşayan biri, boyunu büyük göstermek için parmaklarının ucuna basarak yürür adeta. özellikle bu davranışı, boylarını birbirleriyle karşılaştıran çocuklarda bazen izleyebiliriz. ötekilerden daha kısa olduğunu düşünen çocuk uzanıp gerinir, vücudunu dimdik tutmaya çalışır, boyunu olduğundan daha uzun göstermeye çaba harcar. "boyunun yeterince uzun olmadığına inanıyor musun?" sorusunu yönelteceğimiz böyle bir çocuktan, boyunun kısalığını kabullenip bunu açıkça söylemesini pek bekleyemeyiz. dolayısıyla, güçlü bir aşağılık kompleksini içlerinde barındıran kimselerin mazlum, sakin, çekingen ve yumuşak başlı kimselermiş gibi bir görünüm sergileyeceği hiç de doğru değildir.
nevrozlular karşı cinsten olanlara pek yakınlık göstermez ya da bu yolda hatalı girişimlerde bulunurlar. dostları ve ahbapları yoktur, başka insanları hiç umursamaz, gece gündüz iş güçleriyle uğraşmaktan başlarını kaldıramazlar. akılları fikirleri işlerindedir; hatta gece düşlerine girer işleri. kendilerini bir gerilim durumuna sokar, böyle bir durumda nevroz belirtileri doğup ortaya çıkar, mide yakınmaları ya da benzeri rahatsızlıklar kendilerini açığa vurur.
nevrozlular mide yakınmalarının, sevgi ve toplumsal sorunlarla gereği gibi ilgilenememelerini bağışlatacağını düşünürler. bazen de sürekli meslek değiştirir, kendilerine sözde daha uygun uğraşlar arayıp durarak vakit geçirirler. sonunda görülür ki yapıp ettikleri hiçbir iş yoktur, değişik uğraşlar arasında kararsız yalpalayıp durmaktadırlar.
bir akıl hastasından normal bir insan gibi davranmasını beklemek hataların en büyüğüdür. akıl hastalarının normal insanlar gibi davranmadıklarına neredeyse herkes kızıp içerler. bu hastalar yemek yemeye yanaşmaz, giysilerini yırtıp paralar ve bunun gibi daha pek çok işe kalkışır. bırakalım yapsınlar istediklerini. onlara yardım elini uzatmanın bir başka yolu yoktur.