irvine welsh
özellikle bir erkekle bir kadın arasındaki tartışmalardan nefret ediyorum. didişiyor, tartışıyor, kendi duruşları arasında bir uçurum ortaya çıktığında bu görüşe temelde karşı olmadıklarını söylüyor ya da ikincil, detaydaki farklılıklar üzerinde şiddetli tartışmalara girişiyorlar. ve böylece devam ediyor. suratlarına karşı bağırmak istiyorum: sikişmemek için bahaneler bulup durmaktan vazgeçin!
sikinle sikersin ama vücudun ve ruhunla sevişirsin. sikin hiçbir önemi yoktur. aslında, daha ileri gideceğim: sikin senin en kötü düşmanın olabilir. neden? çünkü sikin bir deliğe ihtiyacı vardır. yani ilişki tamamen fiziksel bir düzeyde, düzüşme temelinde kaldığı sürece kontrol hatunun elinde demektir. sikin ne kadar büyük olursa olsun ya da sen onu ne kadar iyi kullanıyor olursan ol, yeri her zaman için doldurulabilir. seninkinin işgal ettiği park yerini kapmak için kuyruğa girmiş bekleyen binlerce, milyonlarca sik var ve kafası çalışan güzel bir hatun bunu çok iyi bilir. neyse ki çoğu bu bilince sahip değil. ilişkinin kontrolünü hatunun elinden almak için yapman gereken şey onun beynine girmektir.
sınırlar esnektir, öyle olmaları gerekir. öyle olmazsa nasıl büyürüz? nasıl gelişiriz? gelişme olması için bakış açıları zamanla değişmeli, sınırlar esnek olmalı.
ellemek, sikmek ve otuzbir çekmek için memelere ve götlere ihtiyacımız var. bunların bizim için ulaşılabilir ve tüketilebilir olmaları gerekiyor. erkek olduğumuz için mi? hayır. tüketici olduğumuz için. çünkü bunlar bizim sevdiğimiz şeyler; doğuştan ya da propaganda yoluyla bize değer, rahatlama ve doyum sağlayacağına inandığımız şeyler. bunlara değer veriyoruz; bu yüzden de en azından elde edilebilir oldukları yanılsamasına kapılmamız gerekiyor. memelerle götler, kokain, cips, hız motoru, arabalar, evler, bilgisayarlar, markalar, taklit tişörtler, hepsi aynı. bu yüzden reklamcılık ve pornografi birbirine bu kadar yakın; ikisinin sattığı şey de elde edilebilirlik ve tüketilebilirlik yanılsaması. her şey kapitalizmin sonuçlarının yadsınmasından ibaret.
amcıklara bir bardak şarap verip şömineyi yakarsınız ve hemen başlarlar: "ne kadar medenice!" şişko kayınpederimin yaptığı gibi, toscana'da bıçakla bir iki dilim ekmek kesilir ve bunlar hemen ötmeye başlar, "ne kadar uygarca değil mi?" ve siz bağırmak istersiniz: "hayır, seni geri zekalı amcık, tabii ki değil, amına koyayım; çünkü uygarlık şarap döküp ekmek kesmekten çok farklı bir şeydir ve senin bahsettiğin şey sadece keyif yapmaktan, hayatın tadını çıkarmaktan ibaret."
erkek dergileri otuzbirci erkekler içindir, yani aslında otuzbirci olan ama öyle değilmiş gibi davranan erkekler için. hayal gücün ve cinselliğin varken nasıl otuzbirci olmazsın ki?