viktor emil frankl
insanı en çok yaralayan şey fiziksel acı değil, haksızlığın, mantıksızlığın verdiği ruhsal ıstıraptır.
auschwitz toplama kampında fiziksel ve zihinsel yaşamın olabildiğince ilkelliğe zorlanmasına karşın, tinsel yaşamın derinleşmesi olasıydı. zengin bir entelektüel yaşama alışmış olan duyarlı insanlar daha çok acı çekmiş olabilirler -bu insanlar çoğunlukla hassas bir yapıya sahipti- ancak benliklerinin maruz kaldığı hasar daha az olmuştur. bu insanlar, çevrelerindeki dehşet verici dünyadan kopup içsel zenginlikten ve tinsel özgürlükten oluşan bir dünyaya çekilebilmişlerdir.
ortalama olarak, sadece yıllar boyunca o kamptan bu kampa taşınan, varoluş mücadelesinde bütün ahlak değerlerini kaybeden tutuklular yaşayabiliyordu. bu tutuklular kendilerini kurtarmak için dürüst olsun olmasın her yola, her türlü acımasız güce, hırsızlığa, dostlarına ihanete başvurmaya hazırlardı. birçok şanslı olayın ya da mucizenin yardımıyla geri dönmeyi başaran bizler biliyoruz: en iyilerimiz dönmedi.
"dünyanın bir şaka olduğunu anlamalısın. adalet diye bir şey yoktur, her şey rastlantıdır. ancak bunu kavradığın zaman kendini ciddiye almanın ne kadar aptalca olduğunu anlayacaksın. evrende büyük amaç diye bir şey yok. evren sadece evrendir. bugün ne yapacağın konusunda verdiğin kararda özel bir anlam yok."