stefan zweig
"mutlu ya da mutsuz olsun, hayat insanın sahip olabileceği tek iyi şeydir ve hayatı sevmeyen, ona layık değildir."
bir erkeğin duyduğu cinsel aşk, casanova'da, su perilerinin oyun oynarken ayaklarını serinlettikleri açık mavi küçük bir mitolojik akarsu değil; tabiatın bağrından çıkan, yüzeyinde bütün evreni yansıtan, dibinde ise dünyanın olanca çamurunu ve balçığını sürükleyen çok büyük bir ırmaktır.
daha bir sürü insan gibi, o da, içinde yaratıcı bir güç olmadığı içindir ki maceracı olmuştur.
epikürcülüğü sosyal konulara karşı tam bir ilgisizlik olmadan düşünmek mümkün müdür? kendisi için tutkuyla yaşamak isteyen bir insan, bütün öteki insanların kaderine mantıki olarak ilgisiz kalmak zorundadır.
ancak ahlaki kaygıların bulunmayışı, insanı bu dünyayla ilgili çeşitli yüklerden ve kösteklerden kurtarabilir; gerçekten de, kendini ona veren her kadın daha fazla kadın olur; çünkü daha bilgili, daha şehvetli, daha hür bir hale gelir; kendi bedeninde, o zamana kadar ilgisiz kaldığı, şaşırtıcı zevk kaynaklarının bulunduğunu keşfeder. eski utanç perdelerini aralayarak ilk defa olmak üzere, kendi çıplaklığının güzelliğini fark eder; kadınlığının zenginliğini öğrenmiştir artık.
her güçlü duygu, utanç kadar utançsızlık da, karakter sahibi olmak kadar karaktersiz olmak da, iyilik kadar kötülük de, ahlaklılık kadar ahlaksızlık da yaratıcı olabilir. ebediliği sağlayan şey, ruhun şekli değil, insanla ilgili özelliklerin çokluğu ya da bolluğudur. insanı ebedi kılan şey, hayatını yoğun bir biçimde yaşamış olmasıdır ve bir insanın hayatı ne kadar güçlü ve canlıysa, birlik ve tutarlılığa ne derece sahipse, kendi kendini gerçekleştirmede o derece başarılıdır. ölümsüzlük, ahlak ve ahlaksızlık, iyi ve kötü arasında fark gözetmez; yalnızca eserleri ve güçleri ölçmekle yetinir; insandan saflık-temizlik değil, birlik ve bütünlük ister; bir örnek ve orijinal bir karakter olmasını bekler.
ölümsüzlük için ahlak bir hiçtir, hayatı olanca şiddetiyle ve yoğun bir şekilde yaşamak ise her şeydir.