charles bukowski
los angeles sarı taksi şirketi üçüncü cadde'nin güneyinde bir yerdedir. güneşin altında sıra sıra sarı taksiler dizilidir. amerikan kanser cemiyeti de oralarda bir yerdeydi. bir zamanlar ziyaret etmiştim orayı, ücretsiz olduğunu söylemişlerdi. bir sürü şiş vardı vücudumda, başım dönüyor, kan kusuyordum. oraya gittiğimde üç hafta sonrasına gün verdiler. bütün amerikalı gençler gibi bana da "kanseri erken teşhis et" denmişti. erken teşhis etmek için onlara gittiğimde üç hafta sonrasına gün veriyorlardı. bize söylenenlerle gerçek arasındaki farktır bu.
uzun süre, her şey bittikten, acılar çekildikten, dertler tükendikten sonra japon bir kız hayatıma girecek ve her şey güllük gülistanlık olacak gibi bir düşüncem olmuştu. mutlu olmaktan ziyade huzurlu, anlayışlı ve paylaşılan bir ilişki. japon kadınların kemik yapıları harikuladedir. kafatası yapıları ve ciltlerinin yaşlandıkça gerilmesi çok hoştur. amerikan kadınlarının yüzleri sarkar ve dağılır sonunda. kıçları bile dağılır sonunda, iğrenç bir hal alırlar. kültürel farklar da önemliydi: japon kadınları içgüdüsel olarak dünü, bugünü ve yarını kavrar. bilge deyin isterseniz. kalıcı bir güçleri vardır. amerikan kadını sadece bugünü bilir, bir tek gün ters gitti mi darmadağın olurlar.
bir gün, evrenin dördüncü boyutuna geçmek mümkün olduğunda, şöyle bir yürüyüşe çıkıp yok olabileceksin. gömülme yok, gözyaşı yok, cennet yok, cehennem yok. insanlar otururken birden, "george'a ne oldu?" diye soracaklar ve biri, "bilmiyorum, bir paket sigara almaya gitmişti." diyecek.