elias canetti
muhammed peygamber düşman ölülerinin oluşturduğu yığın konusunda öyle duyarlıydı ki onlara muzaffer bir hutbeyle hitap etmişti.
mekkeli düşmanlara karşı kazandığı ilk büyük zaferi olan bedir savaşı'ndan sonra, kılıçtan geçirilmiş düşmanların bir çukura atılması için emir vermişti. ölülerden yalnızca bir tanesinin üstüne toprak ve taş yığıldı; çünkü bu ölünün gövdesi o kadar şişmişti ki zırhını çıkarmak imkansızdı; bu yüzden düştüğü yerde bırakılmıştı.
diğerleri çukura atılırken, muhammed ayakta durup şöyle dedi: "ey çukurdaki insanlar! allah'ın tehdidinin gerçek olduğunu anladınız mı? çünkü ben allah'ın bana vaat ettiğinin gerçek olduğunu anladım."
müritleri dediler ki "ölülerle mi konuşuyorsun?" resul yanıt verdi: "onlar söylediklerimi işitiyorlar." daha önce onun sözlerini dinlememiş olanları çukurun içinde, bu emin yerde kitle halinde toplamıştı.
düşman ölülerinin oluşturduğu yığına, yaşamdan arta kalanları ve kitle benzeri bir niteliği bu kadar çarpıcı bir biçimde yakıştıran başka bir örnek bilmiyorum. ölüler artık tehdit edemezdi; ama tehdit edilebilirdi. cezalandırılma söz konusu olmaksızın onlara her şey yapılabilirdi. bunu duysalar da duymasalar da, muzaffer olan, zaferini yüceltmek için, duyduklarını varsayardı. ölüler çukurda öyle iç içe yatıyorlardı ki kıpırdamaları olanaksızdı. biri uyanacak olsa etrafında ölülerden başka bir şey bulamayacaktı; kendi insanları onu boğacaktı. geri döndüğü dünya ölülerin dünyası, ölüler de yaşarken ona en yakın olanlar olacaktı.