lawrence durrell
ölümün en büyük avuntusu, herkesin senin ardından iyi konuşmak zorunda olması.
ne tanrı var ne de yazgı: bunu bir kere kabul ettin mi bazı şeyleri ayırt etmeye başlıyorsun.
paylaşılan, gerçek dünyada bir manyakla bir macera yaşadıysan tıraş olurken aynada kendi yüzüne nesnel olarak bakamıyorsun.
eğer tutkuyu aşırıya kaçırırsan basit bir mistisizme yuvarlanmaya mahkum olursun.
en iyi buluşların hiçbir zaman bulamadığın bir şeyi ararken kazara karşına çıkan yan ürünler oluyor; bir şeyi avlamak için acele yola çıkıyorsun; karşına başka şey çıkıyor, beklenmedik bir şey.
ne kadar uğraşırsan uğraş, delilik, mutluluk ya da ölüm için bir açıklama bulamazsın.
insanın yaşam deneyiminin sonuna geldiğini hissetmesi korkunç bir şey. temelde hiçbir yeni beklenti yok: insan aynı şeyin değişik kombinasyonlarını beklemeli herhalde. insanı bir tür yenilgiye uğratan bir şey. sonra inişe geçiyorsun, bir tür ölüm sonrası hayatı yaşamaya başlıyorsun, kanın soğuk, nabzın düzenli.
her şeyi bilmen gerekirdi; bütün insanlar gibi her şeyi bilecek donanımla geldin bu dünyaya. ama gittikçe artan bir bozulmaya uğradın, hayallerin eski çiçekler gibi yavaşça soldu. neden, neden?