3.10.2017

kozmos

carl sagan

kozmos'un keşfi kendi kendimizi keşif yolculuğudur.

en basit yapılı tek hücreli organizma bile en mükemmel cep saatinden daha karmaşık bir makinedir.

çok bilmek, çok zeki olmakla eş değildir. akıl yalnızca bilgi demek değildir, aynı zamanda yargıdır da. başka bir deyişle, bilgiler arasında bağlantı kurup bunları kullanmaktır.

dünyamızda uzunluk ölçüsü olarak kullandığımız metre ya da kilometre gibi ölçüler, kozmos'un boyutları için geçerli değildir. kozmos öylesine büyüktür ki, kilometreler anlamsız kalır. kozmos'ta ölçü olarak ışık hızını kullanırız. ışık, saniyede 300 bin kilometre hızla ilerler. başka bir deyişle, yerküremizin çevresini saniyede yedi kez dolanmış olur. ışık sekiz dakikada güneş'ten dünyamıza ulaşır. böylece yerküremizin güneş'ten sekiz ışık dakikası uzaklıkta bulunduğunu söyleyebiliriz. bir yılda ışık uzayda on trilyon kilometre kateder. ışığın bir yılda aldığı mesafeye ışık yılı adı verilir. ışık yılıyla zaman değil, uzaklık ölçülür.

yüz milyar kadar galaksi, her birinde de ortalama olarak yüz milyar yıldız var. bütün galaksilerde, yıldız kadar gezegen de bulunması olasılığı söz konusu. böylesine akılalmaz sayılar karşısında, neden tek bir yıldız, yani güneş insanların yaşadığı bir gezegene hayat veriyor olsun da, başka olasılıklar bulunmasın? niçin kozmos'un ücra bir köşesinde yaşama mutluluğuna yalnızca bizler ermiş olalım? kanımca, evrende hayat kaynıyor olması çok daha güçlü bir olasılıktır.

bilim kendini düzelten bir girişimdir. bilimin temelinde düştüğü yanılgıyı düzeltme yatar. yeni deney sonuçları ve yeni düşünceler, sürekli olarak eskiden giz olan şeyleri çözümlemektedir.

bilime gücünü veren, özgür araştırma ve ne denli garip gelirse gelsin, ortaya atılan bir varsayımın değeri üzerinde araştırma yapılması gerektiği düşüncesinin yerleşmesidir. alışılmış fikirlere benzemediği için insanı tedirgin eden yeni fikirlerin boğulması, din ve siyaset çevrelerinde görülebilir. fakat böyle bir şey, bilgiye götüren bir yol değildir ve bilimsel çaba kavramıyla bağdaşamaz. yeni ufuklar açacak görüşleri kimin öne süreceğini önceden kestirip atamayız.

"iyi yaşamak için göze batmadan yaşamak gerek."

aristarkhos ve kopernik'e karşı gösterilen direniş, güneş'in yerküre çevresinde döndüğü görüşü günlük yaşamımızda halen sürmektedir. hâlâ güneş'in "doğduğundan" ve güneş'in "battığından" söz ederiz. aristarkhos'un helyosentrizm fikrini ortaya atmasından bu yana 2.200 yıl geçti ve kullandığımız dil hâlâ yerküremizin dönmediği yolundadır.

evrendeki yıldızların toplam sayısı yeryüzünün tüm kumsallarındaki kum tanelerinden daha fazladır.

yerküremize uzaydan baktığımızda ulusal sınır diye bir şey göremiyoruz. uzaydan gezegenimizin incecik mavi bir hilal, sonra da yıldızlar kenti arasında bir ışık noktası olarak göründüğünü izleyince etnik, dinsel ya da ulusal şovenist davranışların sürdürülmesi akılalmaz bir duruma dönüşür.

eğer genişleyen bir evren ve büyük patlama görüşü doğruysa, o takdirde daha güç sorularla karşılaşacağız demektir: büyük patlama anında koşullar nasıldı? ondan önce ne olmuştu? maddeden yoksun küçücük bir evren vardı da, ardından madde birden hiç yoktan mı yaratıldı? bu nasıl oldu? birçok toplumun kültüründe tanrı'nın evreni hiç yoktan var ettiği yanıtı verilir. fakat soruları savsaklamak demektir bu. eğer soruyu yüreklice sürdürürsek, bir adım daha atarak tanrı'nın nereden çıktığını sormalıyız. eğer bu soruya yanıt verilemez dersek, kendimizi boşuna yormadan, evrenin başlangıcı sorusunun yanıtsız kalacağı kararına neden varmayalım? ya da tanrının her zaman var olduğunu söylersek, evrenin her zaman var olduğunu neden söylemeyelim?

ölüm döşeğinde tycho brahe bilgilerini kepler'e armağan etmiş ve bu hoş çılgınlığının son gecesinde, şu sözlerini, sanki şiir yazan biri gibi tekrarlayıp durmuştu: "boşuna yaşamış olduğum sanılmasın. boşuna yaşamış olduğum sanılmasın."