carl sagan
savaş psikolojik anlamda bir cinayet fermanıdır. mutluluğumuz ve refahımız tehdit edilince, beslediğimiz umutlara meydan okununca cinayet bile işleyebilecek hiddete kapılırız; daha doğrusu bazılarımız kapılır. bu tahrikler devletler için söz konusu olduğunda, onlar da çoğunlukla iktidar ya da kişisel hırsla hareket edenlerin körüklemeleriyle cinayet işleme hiddetine kapılıyorlar. cinayet teknolojisi ve savaşla verilen ceza biçimleri şiddetlendikçe çok kalabalık insan yığınlarının hep birden cinayet turnikesine koşulduğu görülüyor.
kitle iletişim araçları genellikle devletin elinde bulunduğundan bunun düzenlenmesi kolay oluyor. (nükleer savaşta durum değişiktir; çünkü çok az sayıda kişinin başlatabileceği bir savaştır). bu noktada hırslı yanımızla varlığımızın iyi yanı diye adlandırdığımız yanı arasında bir çatışmaya tanık oluyoruz; buna beynimizin iç bölümündeki sürüngenlik döneminden kalma ve cinayete varan hiddetlerin yatağı r-kompleksi bölümüyle daha yakın tarihlerde gelişen beynimizin memeli ve insansı dönemi bölümlerinin, yani limbik sistemle beyin kabuğu arasındaki çatışma da diyebiliriz.
insanlar küçük topluluklar halinde yaşarlarken ve silahlarımız ilkelken, müthiş hiddete kapılan bir savaşçının bile öldürebileceği insan sayısı birkaç kişiydi. teknolojimiz geliştikçe savaş araç gereçlerimiz de gelişti. aynı kısa dönemde biz de geliştik. hiddetimizi, düş kırıklıklarımızı ve umutsuzluğa kapılışımızı akılla yonttuk. düne dek çok yaygın olan gezegen çapındaki adaletsizlikleri azalttık. ne var ki şimdi elimizdeki silahlar milyarlarca insanı bir anda öldürebiliyor. çok mu çabuk geliştik dersiniz? akla yeterince yer verebiliyor muyuz?
savaşların nedenlerini cesaretle inceleyebildik mi? nükleer savaştan caydırma stratejisi dediğimiz durumun henüz insanlaşmamış atalarımızda görülen davranışa dayandırılarak sürdürülmesi ilginçtir. çağımızın politikacılarından olan henry kissinger şöyle diyor bir kitabında: "caydırma, her şeyden önce psikolojik ölçütlere dayanır. caydırma amacıyla kullanılan bir blöfün ciddiye alınması, ciddi bir tehdidin blöf olarak kabul edilmesinden daha yararlıdır."
gerçekten etkili bir nükleer blöfün içinde mantıkdışı tutumlar da yer alır ki, karşı tarafı nükleer savaşın dehşetinden uzaklaştırsın. bunun üzerine olası düşman mantıkdışı davranışların varmış gibi sunulduğu topyekün bir çatışmaya girişmektense bazı noktalarda geri adım atmaya razı olur. mantıkdışı davranışınızın inandırıcılığının en büyük tehlikesi, inandırıcı görünmek için rolünüzü çok iyi oynamanız gerektiğidir. bir süre sonra bu inandırıcılığa siz de alışırsınız ve artık rol olmaktan çıkıverir.
abd'yle rusya'nın önderliğindeki topyekün dehşet dengesi, yerküremiz insanlarını rehin tutmaktadır. her iki taraf da karşı tarafa, hangi davranışı yapmasının mümkün olduğuna ilişkin sınırları çizmektedir. olası düşman o sınır aşıldığında nükleer savaşın başlayacağına inanır duruma getirilmiştir. ne var ki sınırın tanımlanışı zaman zaman değişiyor. taraflardan her biri, karşı tarafın yeni sınırları kavradığından emin olmalıdır. her iki taraf kendi askeri avantajını artırma eğilimindedir. ama bunu yaparken karşı tarafı da fazla telaşlandırmamaya özen gösterir. her iki taraf da karşı tarafın tahammül sınırlarını sürekli olarak keşfe çalışır: küba'daki füze bunalımında, uydu imha edici silahların denenmesinde, kuzey kutbunda nükleer bomba taşıyan uçakların uçuşlarında, vietnam ve afganistan savaşlarında olduğu gibi; bunlar uzun ve hazin listeden birkaç seçmedir.
yerküremizdeki topyekün dehşet dengesi, korunması çok zor ve nazik bir dengedir. herhangi bir hata yapılmamasına, ilişkilerin bozulmamasına, sürüngen yanımızın ihtiraslarının ciddi biçimde dürtülmemesine bağlıdır.
her büyük devlet kitlesel imha silahları yapımı ve istifçiliği için geniş reklam kampanyalarına dayanan haklı nedenler ilan eder. bu arada olası düşmanların sürüngenlikten kalma yapısını hatırlatırcasına onların kişilik ve kültür noksanlıklarından, dünyayı ele geçirme niyetlerinden söz açarak kendi niyetinden hiç söz etmez. her devletin yasakladığı sınırlar çizilmiştir. bu sınırın ötesindeki konularda yurttaşlarının kafa yormasına izin vermez. rusya'da bu konular kapitalizm, tanrı ve ulusal egemenliğin yitirilmemesidir. amerika'daysa sosyalizm, dinsizlik ve ulusal egemenliğin yitirilmemesidir. dünyanın her yerinde hep aynı şey..