filippo tommaso marinetti
biz tehlike sevgisinin, çalışkanlık ve korkusuzluk alışkanlığının türküsünü çağıracağız.
şiirimizin temel ögeleri gözüpeklik, yiğitlik ve başkaldırma olacaktır.
bugüne dek edebiyat düşünce dolu durağanlığı, kendinden geçmeyi ve uyuşukluğu övmüştür; bizse saldırgan devingenliği, ateşli uykusuzluğu, sekerek koşmayı, takla atmayı, suratları yumruklamayı ve yumruk yumruğa kavgayı yücelteceğiz.
biz dünyanın görkeminin yepyeni bir güzellikle, hızın güzelliğiyle zenginleştirildiğini ilan ediyoruz.
dört bir yanı alev kusan yılanlar gibi kocaman borularla donatılmış bir yarış otomobili.. şarapnel gibi kayarcasına, kükreyerek giden bir otomobil bizce semendirek utkusundan çok daha güzeldir.
yörüngesinde hızla dönüp duran yeryüzünün hızını direksiyon başında sıfıra indiren insan türküsünü çağıracağız.
şair, ilkel ögelerin taşkın arzularını çoğaltmak için kendini çılgınlığa, görkemliliğe ve bolluğa adamalıdır.
kavga dışında güzellik düşünülemez. saldırganlık olmaksızın bir başyapıt yaratılamaz. şiir, bilinmeyen güçlere karşı girişilen şiddetli bir saldırı olmalıdır; insanın önünde bu güçlere boyun eğdirmelidir.
yüzyılların en uç uzantısında duruyoruz biz! olanaksızlığın gizemli kapılarını zorlamak varken neden durup da arkamıza bakalım? zaman ve yer dün öldüler. daha şimdiden mutlakla yaşamaya başladık; çünkü sonsuz olan, her zaman, her yerde var olan hızı yarattık.
biz savaşı -dünyadaki tek sağlık verici şeyi- militarizmi, yurtseverliği, anarşist'in yıkıcı kolunu, güzel, öldürücü fikirleri, kadının aşağılanmasını yüceltmek istiyoruz. müzeleri, kitaplıkları ortadan kaldırmak, ahlakçılığa, kadın haklarına, tüm çıkarcı ve yararcı alçaklıklara karşı savaşmak istiyoruz.
biz çalışmanın, eğlenmenin ve başkaldırmanın heyecanı içinde yüzen büyük kalabalıkların türküsünü çağıracağız; büyük modern kentlerde devrimin çok renkli ve çok sesli çalkantısını; geceleyin kocaman elektrikli ayların altında gizli silah yapımevlerinin ve atölyelerinin titreşimlerini, duman soluyan karayılanları yutan obur istasyonları, bacalarından çıkan duman şeridiyle bulutlardan sarkıtılmış gibi duran fabrikaları, güneşi içmiş ırmakların iki yanındaki şeytanca çatallar üzerinde cambaz gibi atlayıp geçen köprüleri, burunlarıyla ufku koklayıp duran serüvenci transatlantikleri, rayların üzerinde uzun borularla koşumlanmış kocaman çelikten atlar gibi zıplaya zıplaya giden geniş göğüslü lokomotifleri, motorunun sesi, çırpınan bayrakları, coşkulu bir kalabalığın bağırışını anımsatan uçakların kayarcasına uçuşunu yücelteceğiz.