osho
ebeveynlerimiz, öğretmenlerimiz ve herkes tekrar tekrar "birinci ol, özel ol, göze gir." dedi. babamı birçok nedenle sevdim. nedenlerden biri şuydu: bana veya diğer kardeşlerime hiçbir zaman rekabetçiliği aşılamadı. bize asla "birinci olmalısın, sınıf birincisi olmak için her türlü çabayı sarf etmelisin." demedi. çok güzel özellikleri vardı. fakat onun en çok bu özelliğini sevdim: hiçbir zaman zihnimizi rekabetçilikle zehirlemedi.
eğer bir öğretmenim gelip de ona "çocuğun okula gelmiyor, başarısız, problem yaratıyor. katılımcı değil, devamlı pencereden dışarı bakıyor. birçok kereler cezalandırdım. fakat hiçbir şey öğrenmiyor. onu sınıfın dışında oturmakla cezalandırdım fakat o bu durumdan da hoşlandı. ona okulun çevresinde yedi kere koşma cezası verdim; ama o on yedi kere koştu. ona 'bu bir ceza' dediğimizde 'sizin için bir ceza olabilir ancak ben bu gün antrenman yapmamıştım; bu iyi oldu, çok teşekkür ederim.' dedi. müdüre gönderilmediği bir gün bile olmadı. sonunda müdür de yoruldu ve onun ne yaptığını sormadan sadece ceza verdi. ve bu cezalandırma işi rutin hale geldi ve sonunda müdür de başarısız oldu." dediğinde babam da şöyle derdi "ne olmuş yani? o zaman onu sınıfta bırakın. sistemde herkes sınıf geçemez bazıları da başarısız olur. eğer o da başarısız olanlardan biri ise bundan ne çıkar? ben onun hangi sınıfta olduğunu dahi bilmiyorum, geçip geçmediğini de hiçbir zaman bilmeyeceğim."
tüm eğitim sistemi bir çeşit nevroz yaratıyor. nevrozu ileri düzeyde olanlar çok daha ünlü oluyor. şu anda devlet başkanı, başbakan gibi çok ünlü ve güçlü insanların hayatlarına bakarsanız nevrozdan başka bir şey bulamazsınız. endişeden, kederden ve çılgınlıktan başka bir şey yoktur hayatlarında. bu kavramların içinde kaynıyorlar. fakat sahte bir yüzle durumu idare ediyorlar -aslında yüz değil bir maske.