walter benjamin
mısır firavunu psammetikhos pers kralı kambyses'e yenilip esir düştüğünde, kambyses onu aşağılamak için pers zafer alayının geçeceği yola götürülmesini emreder. her şey öyle ayarlanmıştır ki, psammetikhos kızını bir hizmetçi olarak, testiyle kuyuya giderken görür. bütün mısırlılar bu görüntü karşısında ağlayıp yakınırken, psammetikhos öylece durur; gözlerini yere diker, kılı kıpırdamaz, ağzından tek bir söz çıkmaz. idam edilmeye götürülen oğlunu gördüğünde, gene tepkisiz kalır. ama esirler arasında yaşlı, yoksul düşmüş hizmetkârını görünce, yüzünde derin acı işaretleri görülür, dövünmeye başlar.
bu hikâye gerçek anlatıcılığın ne olduğu hakkında bir fikir verebilir.
enformasyon yalnızca yeni olduğu an değer taşır, yalnızca o an yaşar. kendini tümüyle o ana teslim etmeli, zaman kaybetmeden kendini ona açıklamalıdır. oysa hikâye farklıdır: kendini tüketmez, gücünü toplar ve korur, yıllarca sonra bile harekete geçirebilir.
örneğin montaigne, mısır firavununun neden yalnızca hizmetkârını görünce ağlayıp dövündüğünü sorar kendine. ve şöyle cevaplar: "o kadar kederliydi ki" der, "kederindeki ufacık bir artış, duygularını zaptedememesine yetmişti."
ama şöyle de söylenebilir: "kendi soyundan olanların yazgısı firavunu etkilemez; çünkü bu onun kendi yazgısıdır." ya da: "gerçek hayatta kayıtsız kaldığımız şeyleri sahnede görmek etkiler bizi. firavun için hizmetkârı yalnızca bir oyuncudur." ya da: "kederin büyüğü tıkar insanı ve ancak bir gevşemeyle birlikte dışavurulabilir. hizmetkârın görülmesi, bu gevşeme anıdır."