çocukluğumuzda
arşidük'ün evinde kalırken
erkek kuzenimin evinde
beni kızağa bindirirdi
ama korkardım, o da derdi
marie, marie, sıkı tutun
kayardık aşağı
dağlarda, özgür duyarsın kendini
okurum gecelerin çoğunda
kışın güneye giderim
hangi köklerdir kavrayan
bu taş döküntüsünü
hangi dallar fışkırır ondan
insanoğlu
söyleyemezsin bunu, sezemezsin
çünkü senin tek bildiğin
bir yığın kırık puttur
güneşin balyozladığı
onları serinletemez ölü ağaç
cırcırböceği avutamaz
kuru taş su çağıltısı vermez
yalnızca
bu kızıl kayanın altı gölgedir
-gel bu kızıl kayanın altındaki gölgeye gir-
bir şey göstereceğim sana, farklı
sabahleyin senin ardından gelen gölgenden
akşam seni karşılamak için kalkan gölgenden
korkuyu göstereceğim sana bir avuç tozda
bir kalabalık görüyorum, halka halinde yürüyen
teşekkürler. görürsen sevgili bayan equitone'u
söyle ona, kendim getireceğim yıldız falını
insan bugünlerde çok dikkatli olmalı.
güzel kadın, çılgınlığa tenezzül edince
odasını arşınlayınca yeniden, tek başına
saçını düzeltiyor otomatik bir hareketle
ve bir plak koyuyor gramofona
ey kent, bazen duyarım
lower thames caddesi'ndeki bir meyhaneden gelen
hoş yakınışını bir mandolinin
ve gürültülerle, gevezelikler
balık satıcılarının öğlenleri tembellik ettiği yerden
bağlayamam hiçbir şeyi hiçbir şeye
kirli ellerin kırık tırnakları
benim halkım basit halk, beklemez hiçbir şey
ben konuşmadım
yoktu kızmamı gerektiren bir şey
margate kumsalı'nda
bağlayamam hiçbir şeyi hiçbir şeye
kirli ellerin kırık tırnakları
benim halkım basit halk, beklemez hiçbir şey
dostum, kan oynatıyor yüreğimi
bir anlık tutkunun korkunç gözüpekliği
bunu tedbirliliğin çağı asla düzeltemez
bununla, yalnız bununla var olmuşuz biz
ve bu, ölüm ilanlarımızda bulunmayacak
bulunmayacak, mezar yazıtlarımızda
döndü kapıda bir kez
yalnızca bir kez döndü
anahtarı düşünürüz
herkes kendi zindanında
anahtarı düşünür
herkes uygun bulur bir zindanı
yalnızca akşam vaktinde, dünya dışı söylentiler
diriltilir bir an için, bir kırgın coriolanus