carl gustav jung
büyük bir olasılıkla, freud'un en büyük başarısı nevrotik hastaları ciddiye alması ve onların kendine özgü psikolojilerine girebilmesiydi. vakaya özgü malzemenin rahatça ortaya dökülmesine izin verecek kadar yürekli olması ve bu yolla hastanın gerçek psikolojisinin derinlerine inebilmesiydi. hastanın gözüyle bakıyordu denebilir. bu nedenle, ruhsal hastalıkları o güne dek olmadığı kadar iyi anlayabilmiş ve bu bağlamda, yan tutmadığı için yürekliliğiyle birçok ön yargının üstesinden gelmeyi başarmıştır.
freud, tevrat'taki eski peygamberlerden biri gibi, yapay tanrıları devirip sahtekarlıkların ve ikiyüzlülüklerin maskesini düşürerek, çağımızda ruhun ne denli çürümüş olduğunu acımasızca göstermeyi görev bildi. böyle bir atılımın getireceği sonuçlardan da yılmadı.
medeniyetimize hız veren, onun bilinçdışına giden yolu keşfetmiş olmasıdır. düşleri bilinçdışının işleyiş biçimiyle ilgili bilgilerin en önemli kaynağı olarak değerlendirerek insanoğluna, tümüyle yitirilmiş gibi görünen bir aracı geri vermiş ve özellikle, carl gustav carus'un ve eduard von hartmann'ın felsefelerinde yer aldığı gibi, o güne dek yalnızca felsefi açıdan ele alınan bir varsayım olan bilinçdışının var olduğunu deneylerle göstermiştir.
çağımızın insanının, yarım yüzyıldır bu savla karşı karşıya olmasına karşın, çağdaş kültür bilinci, bilinçdışı düşüncesini ve onun anlamını genel felsefesinin bir parçası saymamıştır. ruhsal yaşamın iki ayrı kutbu olduğu temel görüşü yaygın olmasına karşın, hâlâ gelecekte çözümlenecek bir sorunsal olmayı sürdürüyor.