elio vittorini
hatırlayacak bir şeyleri olanlara ne mutlu!
insan dünyadaki kötülükleri, acıyı, umutsuzluğu bilmez yedi yaşında; insanı soyut öfke nöbetleri tutmaz; ama kadını tanır. hiçbir erkek kadını yedi yaşındayken ya da daha küçükken tanıdığı gibi tanıyamaz. o yaşlarda kadın insanın gözünde ne bir avuntu, ne bir zevk kaynağı, ne de bir oyuncaktır. dünyanın gerçekliğidir kadın, ölümsüzdür.
insan yedi yaşındayken her şeyde bir mucize görür ve kadından, kadının çıplaklığından nesnelerin gerçekliğini öğrenir; tıpkı, bizim kaburga kemiğimiz olan kadının da aynı şeyi bizden öğrendiği gibi.
o yaşta, insanın bin bir gece masalları hiçbir zaman dünyaya karşı bir aşağılama olarak düşünülemez. bir çocuğun bütün istediği kâğıt, rüzgâr ve uçurtmasını uçurmaktır. gidip uçurtmasını havalandırır, ondan yükselen bir çığlıktır bu. çocuk uzun ve görünmeyen bir iple oradan oraya götürür uçurtmasını, böylece inancı yücelir ve edindiği gerçeklikle beslenir. ama bu gerçekliği ne yapacaktır sonra. sonra dünyaya yöneltilen küfürleri, saygısızlığı, köleliği, insanlar arasındaki haksızlığı, insanlık ve dünya adına ölümlerin kutsallığına nasıl saldırıldığını öğrenir. bu durumda, o gerçekliği her zaman korusa bile, ne yapabilir? ne yapabileceğini sorar kendi kendine. elbette kendisi için değil. ama gene de herkes kendisi için acı çeker.
dünya büyük, dünya güzel, ama çok canına okunmuş. herkes acı çekiyor, ama her insan kendisi için, canına okunan dünya için değil. bu yüzden de dünyanın canına okuyanların sonu gelmiyor.
çok canına okundu dünyanın, çok canına okundu dünyanın!