vüs'at o. bener
dünya yıkılırsa bir kere kalınır altında.
kolay suçlanabilen: zaman. beni geride bırakan, koyup giden. ne atbaşı koşabiliyoruz ne yarışı önde götürebiliyorum. böylesine amansız, çılgın, yenik boğuşma. yazarken sözde dural olan, kaçıyor elimin altından. nasıl ileneyim bilmem! hani sövgü öfkeni uyarır ya da yatıştırır. neden bunca doğuştan uygarsın. hiç insanca yanın yok. sevemiyorsun. savın boş. nesin sen? oysa isteyebilsen, istemeyebilirdin de. hadi oradan, bilinçsizliğimin aç bilinci!
hiç eskitmeyecek beni bana benzeten hoyratlıklar! umdum çocuk sokunganlıkları eprimez, kendi saf yoksulluğu doyurur karınca yiyenleri, seni ben yeter dalgınlıklarımdan aldım koynuma, sabah dağınıklığı cücedir güneşsizliklerde, çoğaltmaktan kaçma, çoğaltılmaktan, tanrılar ahmaklığı, yalvaçlık yaratır.
"insan sevmesin, erinin osuruğu mis kokar." derdi, rahmetli büyükanam.
köleler piramidinin ustaları da, işçileri de, taşları da biziz. basmakalıp törelerin, belki kalıtsal, zararlı göreneklerin, kast anlayışına, yazgıcılığa bağlı öğelerin kökü kazınıncaya dek bu böyle gidecek korkarım. toplumun sağlıklı, yeni, katılaşamaz, gelişmeye açık bir esnek yapıya kavuşturulması, durağanlığa, kesinliğe, bağnazlığa yenilmez bir yaşam biçiminin benimsenmesi, benimsenmekten de öte doğa yasalarınca gibi yaşanması, kimbilir daha nice yüzyılların sorunu olarak sürüp gidecek!
doğa her şeye karşın yenilenecekse durmadan, neden önemsemek bunca kendini, taşlı tarlalarda kıpkırmızı bir tek gelincik savaşmaz değmeyeceği ölümsüzlüklere.