3.07.2018

din

carl gustav jung

din, deneyimin mantık dışı gerçeklerine bağımlı olmak ve boyun eğmek demektir.

en öldürücü silahlar ve görece en yüksek yaşam standardını sunan ağır endüstri bile dinsel fanatizmin yaydığı ruhsal enfeksiyonu kontrol altında tutmaya yetmez.

bu inanç artık kişinin kendi içsel deneyimine dayanan bir olgu değil, düşünmeksizin gelen bir inançtır. insan onu düşünmeye başladığı anda yok olmaya yüz tutar. inancın içeriği o zaman bilgi ile çarpışmaya girer ve inanan mantık dışılığı çoğu kez bilginin akılcılığı ile boy ölçüşemez. inanç, içsel yaşamın yerini tutmakta yeterli değildir ve içsel deneyimin olmadığı yerde güçlü bir inanç bir lütuf gibi mucizevi bir şekilde gelse de, yine mucizevi bir şekilde çekip gidebilir.

insanlar inancın gerçek dinsel deneyim olduğunu zannederler ve onun aslında ikinci derecede bir fenomen, daha önceden içimize güven ve bağlılık aşılayan bir şeyin olmasıyla ortaya çıkan bir fenomen olduğunu düşünmezler. bu deneyimin, mezhepsel imanların kavramlarıyla yorumlanabilecek kesin bir içeriği vardır. ama bu ne kadar çok olursa bilgi ile anlamsız çatışma olasılıkları da o kadar artar.

kolektif bir inanca kayıtsız şartsız boyun eğmeyi, ebedi hakkı olan özgürlüğünden ve yine ebedi görevi olan bireysel sorumluluğundan vazgeçmeyi bir kez öğrenmiş olan insan, bu tutumunu ısrarla sürdürecektir ve bir başka, görünüşte "daha iyi" bir inanç, onun sözde idealizmine zorla kabul ettirilmeye çalışıldığında, aynı safdillik ve eleştiri yoksunluğu ile aksi yöne çark edip o yolda yürümeye başlayacaktır.

birey geleneksel inançlara sıkıca sarıldığı ve zamanın koşulları bireysel özerkliği daha önemle vurgulamadığı sürece halinden memnun yaşayıp gider. ama dışsal koşullara endekslenmiş ve dini inançlarını kaybetmiş dünyevi zihniyetli insanlar kitleler halinde ortaya çıkmaya başladığı zaman, yani günümüzde olduğu gibi, durum köklü biçimde değişir. o zaman, inançlı kişi savunmaya itilir ve inancının temellerine dayanarak kendisini yeniden eğitmek zorunda kalır.

psikolojinin dinsel deneyimde bilinçdışı süreçlerin önemini ısrarla vurgulaması son derece karşı çıkılan bir tutumdur. politik sağ ile solun birbirlerine karşı çıktıkları kadar şiddetle karşı çıkılır. sağ için belirleyici unsur insana dışardan gelen tarihi bir vahiydir. sol içinse bu tam bir saçmalıktır. insanın parti doktrinine inanmaktan başka hiçbir dini fonksiyonu yoktur ve bu fonksiyonunu yoğun bir bağlılıkla yerine getirmesi istenir. üstüne üstlük, değişik imanlar farklı şeyleri öne sürerler ve her biri mutlak gerçeğe kendisinin sahip olduğunu iddia eder.

oysa günümüzde uzaklıkların haftalar ve aylarca değil, saatler içinde katedildiği bütünleşik bir dünyada yaşıyoruz. egzotik ırklar artık etnoloji müzelerinde camekanların ardında seyredilmiyor. onlar artık komşularımız oldu ve eskiden sadece etnologların yetki alanı olan konular bugün politik, sosyal ve psikolojik problemlerdir.