metin kaçan
bir yelkenli gemide giden kader yolcularıydık.
aşk zaman şaşırmaz, an daha önceden belirlenir.
o tasarlanmış bir özgürlükten yana değildi; kuş gibi, böcek gibi, çilek gibi yaşamadan yanaydı. milyonlarca insanın gereksiz tüketim çılgınlığının yanında kendine böyle mütevazı bir yaşam seçmesinin tek nedeni vardı: aşk.
insanlar kişiliklerinin içine sakladıkları duyguları bir çıkartsalar dünya o zaman güzel olacak, o zaman tüm yürekler sevgiyle atacak.
ışık, enerji, ateş ve aşk dediğimiz o nur'a o zaman ulaşılacak.
vicdan, yazılı sözlü hukuk, adalet sisteminin tam karşısında yer alır; ondan daha bağımsız çalışan bir duygumuz yoktur.
kendimizle baş başa kaldığımız anlarda ya tatlı tatlı gülümser, göz kırpar ya da sert bir bakış fırlatır. o duygunun karşısında ya ezilir ya da gururlanırız. üçüncü bir şık yoktur. insan olduğumuzu o küçük anlarda, vicdan dediğimiz o elleri öpülesi efendimiz sayesinde hissederiz.
aşık olmak evrende yeryüzüne uzanan eli öpmek gibidir, cesaret ister, yürek ister, inanç ister.
yeryüzünde öyle sırlar vardır ki, insanoğlu bu sırlar karşısında geçirmiş olduğu zamana mahcup olur.
"aşk meğerse hülya imiş
bütün aşklar senin aşkına hayran imiş."
sırlar hayatın en somut resimleridir. gerçekler, kullandığımız yaşamlara yayılmış bilgilerin gölgeleridir.
aşktan kaçanlar yeryüzünün en sefil hastalığına yakalanırlar.
şüpheci olmak zararlıdır, beynimizin temiz kanallarım tıkar, aşk duygumuzu hüsrana uğratır.
putperestin putunda tecelli eden güzellik de, tanrı'nın güzelliğidir; o bunu bilemez, şaşı gözler gerçekleri göremez; görse ne kadar güzel olduğunu, putundan vazgeçer.
eski bir aşkı yeniden alevlendirmek ancak acemilere, hayat küstahlarına yakışır.
bir unutuş değil, sürekli hatırlayış olmalıdır aşk.
asıl hikâye aşktan sonra gelir, minimum karakterden maksimuma geçilir. sayfalara yayılan muammalı sözcükler, aşk tek hayatsa o zaman seçilir.
gece hayatının emip bitirdiği bedenler, her sokağa çıkışta yeniden revizyona girmek zorundadır.