birbirimize sarıldık ve kollarımızla bacaklarımız öyle bir dolandı ki yatağa yan düştük. kollarımız birbirimizin boynunda ve yüzlerimiz birbirine yakın yattık. uzun bir süre kendimizden söz ettik. "tuhaf şey" dedi julie, "bütün zaman duygumu kaybettim. sanki hep böyleymiş gibi geliyor. annem hayattayken nasıldı gerçekten hatırlayamıyorum ve bir şeylerin değiştiğini gerçekten düşünemiyorum. her şey sakin ve sabit görünüyor ve bu bana hiçbir şeyden korkmadığımı hissettiriyor."
"aşağı bodruma indiğim zamanlar dışında kendimi uykuda gibi hissediyorum. haftalar ben fark etmeden geçip gidiyor ve bana üç gün önce ne olduğunu sorsan söyleyemem." dedim.
bizim sokağın sonundaki yıkımı ve bizim evi yıksalar nasıl olacağını konuştuk.
"birileri gelip etrafı arasa" dedim, "bütün bulacakları uzun çimenlerin arasında birkaç kırık tuğla olur."
julie gözlerini kapadı ve bacağını uyluğumun üstüne attı. kolumun bir kısmı onun göğsüne dayanıyordu ve altından kalbinin gümbürtüsünü duyabiliyordum.
"fark etmez" diye mırıldandı, "eder mi?"
yatağın daha yukarısına yanaşmaya başladı. ta ki büyük soluk renk göğüsleri yüzümle aynı hizaya gelinceye kadar. parmağımın ucuyla bir meme ucuna dokundum. şeftali çekirdeği gibi sert ve buruşuktu.
julie onu parmaklarının arasına alıp yoğurdu. sonra dudaklarıma doğru itti. "devam et" diye fısıldadı.
kendimi ağırlıksız hissettim, uzayda aşağı yukarı duygusu olmadan yuvarlanır gibi. dudaklarımı julie'nin meme ucunun etrafında kapadığımda vücudundan yumuşak bir titreme geçti ve odanın karşısından bir ses kederle, "işte her şeyi gördüm artık." dedi.
ben hemen geri çekilmeye çalıştım. ama julie'nin kolları hâlâ boynumdaydı ve beni daha sıkı kavradı. vücudu beni derek'ten saklıyordu. kendini bir dirseğin üzerine destekleyerek dönüp ona baktı. "öyle mi?" dedi yumuşakça. "ah canım."
ama yüzümden santimlerle uzak kalbi küt küt çarpıyordu. derek yine konuştu ve sesi çok daha yakın geldi. "bu ne zamandır devam ediyor?"
onu göremediğime memnundum. "asırlardır" dedi julie, "asırlar ve asırlardır."
derek şaşkınlık ya da kızgınlıktan nefesi kesilir gibi bir ses çıkardı. onun hareketsiz ve elleri cebinde dimdik durduğunu hayal ettim. bu kez sesi kalın ve pürüzlüydü. "o kadar zaman.. sana yaklaşmama bile izin vermedin."
gürültülü bir şekilde boğazını temizledi ve kısa bir sessizlik oldu. "neden bana söylemedin?"
julie'nin omuz silktiğini hissettim. sonra, "aslında bu seni ilgilendirmez." dedi.
"bana söylemiş olsaydın" dedi derek, "çeker giderdim, seni bırakırdım."
"tipik!" dedi julie. "çok tipik." şimdi derek kızmıştı. sesi odanın karşısında geriledi. "iğrenç!" dedi yüksek sesle, "o senin kardeşin!"
"yavaş konuş derek!" dedi julie sertçe, "tom'u uyandıracaksın."
"iğrenç!" diye tekrarladı derek ve odanın kapısı çarpılıp kapandı.
julie yataktan sıçradı, kapıyı kilitleyip yaslandı. derek'in arabasının çalışmasını bekledik ama tom'un nefes alışından başka her şey çok sessizdi. julie bana gülümsüyordu. pencereye gidip perdeleri biraz araladı. derek odada o kadar kısa kalmıştı ki şimdi sanki onu hayal etmişiz gibi geldi.
"herhalde aşağıdadır." dedi julie tekrar yanıma yerleşirken, "herhalde sue'ya sızlanıyordur."
bir iki dakika sessiz kaldık, derek'in sesinin yankılarının sönmesini bekleyerek. sonra julie avucunu göbeğime koydu. "ne kadar da beyazsın!" dedi, "benim elimin yanında."
elini aldım ve benimkiyle ölçtüm. tamamen aynı büyüklükteydi. oturduk ve avuçlarımızdaki çizgileri karşılaştırdık ve bunlar tamamen farklıydı. birbirimizin vücudunu uzun uzun incelemeye başladık. yan yana sırtüstü yatarken ayaklarımızı karşılaştırdık. onun ayak parmakları benimkinden daha uzun ve daha inceydi. kollarımızı, bacaklarımızı, boyunlarımızı ve dillerimizi karşılaştırdık; ama bunların hiçbiri göbek deliklerimiz kadar benzemiyordu: yana yatık helezonda ince bir yarık, boşlukta aynı model kırışıklar. bu ta ki benim parmaklarım julie'nin ağzında dişlerini sayana kadar sürdü ve yaptığımıza gülmeye başladık.
sırtüstü döndüm ve julie, hâlâ gülerek, üstüme oturdu, penisimi tuttu ve çekip içine soktu. çok çabuk olmuştu. birden sessizleştik ve birbirimize bakamadık. julie nefesini tuttu. yolumda yumuşak bir şey vardı, ben onun içinde büyüdükçe ayrıldı ve daha derine girdim. küçük bir iç çekti, dizlerinin üzerinde öne doğru eğilip hafifçe beni dudaklarımdan öptü. yavaşça kendini kaldırdı ve çöktü. karnımdan hoş bir heyecan yayıldı ve ben de iç çektim. sonunda birbirimize baktık. julie güldü ve "kolaymış" dedi.
biraz doğruldum ve yüzümü göğüslerine gömdüm. tekrar bir meme ucunu parmakları arasına aldı ve ağzımı buldu. ben emdikçe ablamın vücudundan aynı titreme aktı. derin, düzenli bir nabız atışı, evin içinden yükselip onu sallar gibi gelen büyük, tekdüze yavaş bir gümbürtü duyup hissettim. kendimi geriye bıraktım ve julie öne çömeldi. sesle uygun tempoda yavaş yavaş hareket ettik, ta ki o bizi hareket ettirir gibi, kendiyle birlikte bizi iter gibi olana kadar.
bir noktada yan tarafa göz attım ve karyolanın parmaklıkları arasından tom'un yüzünü gördüm. bizi seyrettiğini sandım; ama tekrar baktığımda gözleri kapalıydı. benimkileri de kapadım.
biraz sonra julie ters dönmenin zamanı geldiğine karar verdi. bu yapması kolay bir şey değildi. bacağım onunkinin altına sıkıştı. yatak örtüleri engel oluyordu. bir tarafa yuvarlanmaya çalıştık. neredeyse yataktan düşüyorduk ve geri yuvarlanmamız gerekti. julie'nin saçını dirseğimle yastığa bastırdım ve çok yüksek sesle "ah!" diye bağırdı. kıkırdamaya başladık ve ne yaptığımızı unuttuk. çok geçmeden kendimizi yan yana yatmış, şimdi daha öncekinden biraz daha yavaş ilerleyen, büyük ritmik gümbürtüyü dinler bulduk.
bir iki dakika sessiz kaldık, derek'in sesinin yankılarının sönmesini bekleyerek. sonra julie avucunu göbeğime koydu. "ne kadar da beyazsın!" dedi, "benim elimin yanında."
elini aldım ve benimkiyle ölçtüm. tamamen aynı büyüklükteydi. oturduk ve avuçlarımızdaki çizgileri karşılaştırdık ve bunlar tamamen farklıydı. birbirimizin vücudunu uzun uzun incelemeye başladık. yan yana sırtüstü yatarken ayaklarımızı karşılaştırdık. onun ayak parmakları benimkinden daha uzun ve daha inceydi. kollarımızı, bacaklarımızı, boyunlarımızı ve dillerimizi karşılaştırdık; ama bunların hiçbiri göbek deliklerimiz kadar benzemiyordu: yana yatık helezonda ince bir yarık, boşlukta aynı model kırışıklar. bu ta ki benim parmaklarım julie'nin ağzında dişlerini sayana kadar sürdü ve yaptığımıza gülmeye başladık.
sırtüstü döndüm ve julie, hâlâ gülerek, üstüme oturdu, penisimi tuttu ve çekip içine soktu. çok çabuk olmuştu. birden sessizleştik ve birbirimize bakamadık. julie nefesini tuttu. yolumda yumuşak bir şey vardı, ben onun içinde büyüdükçe ayrıldı ve daha derine girdim. küçük bir iç çekti, dizlerinin üzerinde öne doğru eğilip hafifçe beni dudaklarımdan öptü. yavaşça kendini kaldırdı ve çöktü. karnımdan hoş bir heyecan yayıldı ve ben de iç çektim. sonunda birbirimize baktık. julie güldü ve "kolaymış" dedi.
biraz doğruldum ve yüzümü göğüslerine gömdüm. tekrar bir meme ucunu parmakları arasına aldı ve ağzımı buldu. ben emdikçe ablamın vücudundan aynı titreme aktı. derin, düzenli bir nabız atışı, evin içinden yükselip onu sallar gibi gelen büyük, tekdüze yavaş bir gümbürtü duyup hissettim. kendimi geriye bıraktım ve julie öne çömeldi. sesle uygun tempoda yavaş yavaş hareket ettik, ta ki o bizi hareket ettirir gibi, kendiyle birlikte bizi iter gibi olana kadar.
bir noktada yan tarafa göz attım ve karyolanın parmaklıkları arasından tom'un yüzünü gördüm. bizi seyrettiğini sandım; ama tekrar baktığımda gözleri kapalıydı. benimkileri de kapadım.
biraz sonra julie ters dönmenin zamanı geldiğine karar verdi. bu yapması kolay bir şey değildi. bacağım onunkinin altına sıkıştı. yatak örtüleri engel oluyordu. bir tarafa yuvarlanmaya çalıştık. neredeyse yataktan düşüyorduk ve geri yuvarlanmamız gerekti. julie'nin saçını dirseğimle yastığa bastırdım ve çok yüksek sesle "ah!" diye bağırdı. kıkırdamaya başladık ve ne yaptığımızı unuttuk. çok geçmeden kendimizi yan yana yatmış, şimdi daha öncekinden biraz daha yavaş ilerleyen, büyük ritmik gümbürtüyü dinler bulduk.