
kendimiz hakkında o kadar az şey biliyoruz ki, kimi sağlıklıyken ölmek üzere olduğunu sanıyor, kimi de ölümün eşiğindeyken iyi olduğunu zannediyor. bir hummanın kapıda, bir apsenin çıkmak üzere olduğundan habersiz.
oliver cromwell bütün hristiyanlığı mahvetmek üzereydi. kraliyet ailesi perişan olmuş, cromwell'in yakınları iktidara, hiç bırakmayacakmış gibi kurulmuştu; ama bu arada küçük bir taş parçası gelip idrar torbasına yerleşti. roma bile onun yönetimi karşısında titriyordu. ama o küçük idrar taşı, sebebi oldu. cromwell öldü, ailesi gözden düştü, sonra ortalık duruldu ve krallık yeniden tesis edildi.
büyük insanlar da küçük insanlar da aynı kazalara, aynı sıkıntılara, aynı tutkulara maruz kalırlar. fakat biri tekerin üstünde, diğeri ise merkeze yakın bir yerdedir ve o yüzden de aynı hareketin yarattığı sarsıntıdan daha az etkilenir.
önce önümüze uçurumu görmemizi engelleyecek bir şey koyar, sonra hiç aldırmadan uçuruma doğru koşarız.
bu dünyada kalıcı ve gerçek bir tatmine ulaşılamayacağını, bütün hazlarımızın boş, dertlerimizin sonsuz olduğunu ve bizi her an tehdit eden ölümün birkaç yıl içinde bizi ebediyen yok olma veya bedbaht olma gibi korkunç bir zorunluluğa kaçınılmaz şekilde mahkum edeceğini anlamak için çok yüksek bir ruh olmak gerekmez.