ernst fischer
niteliksiz adam'ın "ulrich ve agathe" başlıklı bölümü, dünya edebiyatının en heyecan verici, şaşırtıcı, aynı zamanda hem acılı hem de güzel aşk hikayelerinden biridir. robert musil, burada da en uçtaki şıkka, erkek ve kız kardeş arasındaki aşk gibi cüretkar bir motife el atar. musil bu nedenle de "sapıklık" suçlamasıyla karşılaşmış ve bu bağlamda yalnızca yüksek düzeydeki yazınsal yaratıcılık değil; fakat önemli olan ne varsa görmezlikten gelinmiştir.
antik mitolojide hep karşılaşılan ensest, içerdiği çeşitli çoğulcu evlilik biçimleriyle birlikte artık son bulmuş olan matriyarkal düzenin, bir ilk duruma ve bu durumun patriyarkal düzen tarafından lanetlenişine ilişkin bir anının uzantısıydı. romantizm döneminde ensest motifi yeni bir anlam kazandı. bu motifin ansızın ve gösterişli bir biçimde ortaya çıkışı, burjuva saygınlığına karşı ayaklanma ve stendhal'ın romantik ilkeyi belirleyiş biçimiyle "salt tutku" niteliğindeydi.
bu motif yasak olanı, katıksız günahı temsil ettiği için, romantik outsider'ın, dahi bireyin burjuva dünyasının yalancılığına ve sıradanlığına karşı savunulan bir hakkı olarak, tıpkı helena'nın yeraltı dünyasından çağrılışı gibi, yeniden geçerli kılınmak isteniyordu. ensest motifinin musil'de taşıdığı anlam da aynıdır: mekanize bir uygarlıkta yitirilmiş olan mutluluğu yasak olanda bulmak.
başına buyruk ve geleneksel ahlaktan nefret eden bir bireyci olan ulrich, bütün yaşamıyla topluma meydan okur. onun bireyciliği, dünya ile köprüleri atmaya dayalı veya yalnızca özgürlüğe yapılacak kaçamakları göze alabilen türden değildir. ulrich hiçbir ara çözüm ve sınır tanımaz. özel yaşam alanında mutlak bir özgürlük kavramı egemendir ve bu alan, toplumsal düzen içinde çökmüş olduğundan ve artık hiçbir yükümlülük getiren bir gerçeklik sayılmadığından, sınırsızlığa doğru genişletilir. gerçek olan yalnızca ben'dir ve bu ben en derinlikli içeriğini, düşünülebilecek en özel şey ve toplumun gerçek anlamdaki ötesi niteliğini taşıyan aşkta bulur.
"kimi sevdiğim sizi ne ilgilendirir? eğer benim için başka her kadından daha hoşsa neden kız kardeşime âşık olmayayım? yasak olduğu için mi? sınırsız egemenliğe sahip ben'in tanıyabileceği hangi gerekçeyle? soyun devamını tehlikeye soktuğu için mi? peki ya bundan vazgeçersek? sizler ayıp diye adlandırdığınız için mi? oysa bu ayıp eski zamanlarda yasaldı."
hiçbir şey, özgür kişiliğin bu zevzekliğe gülüp geçmesini engelleyemez. tam tersine, ancak yasadışı ilan edilen, toplumun bütün yasalarına karşı gelen, topluma köktenci bir tutumla sırt çeviren aşk, mutlak anlamdaki bireyciliğe uygun düşen aşktır. cüretkarca kendi seçmiş olduğunun dışında başkaca bir bağ tanımayan böyle bir aşk, aynı zamanda mutlak anlamdaki bireycilik için bir ölüm kalım sınavıdır: bizim bizden başkasına ihtiyacımız yok ve biz kendimize yetiyoruz; dış dünya yürürlükten kaldırılmıştır.
kapitalist burjuva dünyasında, erkeklerin iktidar ve iş ilişkileriyle, sömürüyle ve rekabetle dolu dünyasında aşkın deformasyonu, romanın leitmotiflerinden biridir. her şeyi pazara götüren bu dünyada "aşktan salt mantığa kadar bütün ilişkiler arz ve talebin, teminatların ve faizlerin dilinde anlatılabilir, psikolojik ya da dini söylemlerle olabileceği kadar iyi anlatılabilir."
böyle bir dünyada kadın yalnızca mal değil; fakat birçok bakımdan aynı zamanda erkeğin bir yaratısıdır. erkeğin ihtiyacına göre, o romantizme kaymak istediğinde azize, cinsel azgınlıklar istediğinde orospu olmak, duruma ve atmosfere göre hizmetçi, eş, doğuran kimliğini takınmak zorundadır. ipler erkeğin elindedir, kadın onun yarı düşü, yarı nesnesi olarak, erkek onun ne olmasını istiyorsa o olmakla, bugün ruhunu, yarın da çorbasını ısıtmakla yükümlüdür. cinsellik alanında avcılığın barbarlığı ve saldırganlığı egemendir; erkek avcı, haydut, fatih kimliğindedir; kadın ise erkeğin tutkusunun maskelerini gözlemleyerek ve onun sahneye koyduğu tiyatro oyunundaki rolünü oynayarak "alınan"dır, kendini vermekle yükümlü olandır.
evliliğin, yani cinsellikten, ekonomik yarar ortaklığından ve çocuk üretme kurumundan oluşma bu karışımın özü ne kadar tuhaf bir nitelik taşırsa taşısın, tuhaflığı ölçüsünde kaçınılmazdır ve daha uzun süre de böyle olmayı sürdürecektir. aşkın evliliğe dayanabildiği çok enderdir, daha sık rastlananı, evlilikten karı ile kocanın arkadaşlıklarının doğmasıdır, en sık olanı ise evliliğin -yıkılmadığı takdirde- iyi kötü ayakta tutulabilen bir ödüne dönüştürülmesidir. demokrasiye, kadınların seçme ve seçilme haklarına, anayasa ile tanınmış eşitliklerine karşın varlığını hâlâ sürdüren erkekler dünyasında cinsler arasındaki ilişkinin belli bir düzene bağlanmış barbarlık konumunu aşmış olduğu asla iddia edilemez.
buna razı olmamak, yalnızca insanlık anlayışının bir buyruğu değil; fakat aynı zamanda bunun farklı da olabileceğine ilişkin mutluluk verici deneyimin bir sonucudur. kadın ile erkek arasında her birinin kendi egosunu ötekininkinde bir kez daha bulduğu, gerginlik ve gevşeklik içerisinde birinin ötekine eklendiği, doğanın gerçekleştirdiğini bilincin kutsadığı, beden için haz kaynağı olanın ruhu tazelediği, hiçbir şeyin zorlama, maske, poz ve prestij uğruna olmadığı, tarafların birbirine iyilik yapmak istediği, dostluk, sevecenlik ve neşe sunduğu, sohbetin, anlayış göstermenin ve bedensel tutkunun birbirinden ayrılmadığı, erotizmin hep daha yetkinleşen bir oyun niteliğini taşıdığı ve oyunun arkasında da sonsuz bir birleşmenin yattığı bir birliktelik ve iç içe oluş da vardır.
erkek ve kız kardeş arasındaki aşkın bir ögesi olan bu türden bir mutluluk, birbirini hep sezmiş ve bilmiş olmanın, isis ve osiris gibi aynı rahimden gelmenin, başkalık içerisindeki yakınlığın, kendi kanının yabancı damarlarda akışının, başkasının kişiliğinde kendi kaynağının verdiği mutluluktur. ya da goethe'nin dizeleriyle soluklanan bir hayalete ilişkin duygudur:
ah sen, şimdi kapanmış zamanlarda
kız kardeşim ya da karımdın.