hüseyin rahmi gürpınar
yazarlık tuhaf şeydir. insanın kafası adeta küçük bir motor gibidir. işlediği zaman hiç kesintiye uğramazsa faaliyeti artar. fikirlerini güzel dokur. bir arızaya uğrarsa dokumanın ipliği kesilir. fikrin silsile halinde diziliş düzeni bozulur. bir müddet sonra yine başlayacağınız vakit, kopukluğu güzel düğümleyebilmek için önceden not almış olmalısınız. yani kalemi elinizden bırakacağınız zaman kafanızda doğmaya hazırlanmış fikirlerin birer taslağını not defterinize hemen geçirivermelisiniz.
kolaylaştırarak insanlara anlatabilmek için hakikati tahrif ederler. mazi, hal, istikbal adlarıyla zamanı üçe taksim edebilmek için onun ne olduğunu bilmeniz lazımdır. zamanın nicelik ve nitelik kabul etmesi şöyle dursun, acaba bu mevcut bir şey midir? yoksa bir hayal midir?
zamanın kendi değişerek beni de değiştirmiyor mu? bu değişmeyi zamana atfetmek bir vehimdir. demin söylediğim gibi birçok kelimeyi bizim zavallı dimağımız kendi ihtiyacına göre uydurmuştur. hakikat sandığımız şeylerin hakikatliği bizim fakir kafalarımıza göredir. bizim beynimizin dışında onların hiçbir manaları yoktur. bundan dolayı bizim görüş ve düşünüş tarzımızın, yani insani düşünüşümüzün ötesine çıkınca ne mazi vardır, ne istikbal. yalnız sonsuz bir "hal" vardır.
zamanı zaman yapan, bizim ona izafe ettiğimiz mazi, istikbal vasıflarıdır. bunlar yok olunca zaman nasıl var olabilir? sonsuzluk, halin ince makasıyla ikiye bölünemez. mazi mevcut değildir. istikbal ise henüz gelmemiştir ve bu yüzden de o bir "yok"tur. yalnız içinde bulunduğumuz şimdiki halden bu iki vehmedilen şeyi nasıl yakalayabiliriz?
ebediyet, bütünlüğü itibariyle "başlangıcı ve sonu olmayan" bir varlıktır. biz hadiselere karşı hareketsiz bir seyirci konumunda bulunmuyoruz. o hadiselerin içinde yürüyoruz.