comte de volney
ey ölümlülerin türlü türlü adlar vererek ne olduğunu bilmeden saygı gösterdikleri anlaşılmaz, sonsuz varlık! ey tanrı! sen ki göklerin sonsuzluğu içinde, evrenlerin gidişini düzenliyor, boşluğun uçurumlarını kasırga gibi kaynaşan milyonlarca güneşle dolduruyorsun. söyle bana, bu böcek kadar küçük insanlar, yeryüzünde olduğum halde benim gözümden kaçarlarken senin gözlerine nasıl görünürler? yıldızların yörüngeleri içinde gitmelerini düzenlemeye uğraşırken, toz üstünde kaynaşan bu küçücük kurtların senin için ne değeri olabilir? senin yüceliğin yanında onların parti ve mezhep ayrılıklarının ne önemi var? bu delilerin kendilerini azaba soktukları ince düşüncelerden sana ne?
bön insanlar! siz de bana tapınmalarınızın neye yaradığını gösterin. bunca yüzyıldır uygulamakta olduğunuz ya da yeni biçimlere soktuğunuz yöntemler doğa yasasından neyi değiştirdi? güneş daha mı büyüdü? mevsimlerin gidişi mi başkalaştı? toprak daha mı verimlileşti? halklar daha mı çok mutlu oldular? tanrı acıyıcıysa kendinize çile çektirmenizden ne diye hoşlansın? eğer sonsuzsa, sizlerin göstereceği saygı onun şanına ne ekler? eğer onun yargılarında her şey önceden hesaplanmışsa sizin yakarılarınızla karar değişir mi? ne yaptıklarını bilmeyen insanlar, yanıt verin. galipler! siz de tanrıya hizmet ettiğinizi söylüyorsunuz; demek tanrı sizin yardımınıza gereksinme duyuyor? cezalandırmak istese depremler, yanardağlar, yıldırımlar elinde değil mi? bağışlayıcı tanrı, yok etmeksizin düzeltmeyi bilmez mi?
müslümanlar! tanrı beş şartı çiğnediniz diye sizi cezalandırıyorsa bunlarla alay eden avrupalıları neden yükseltiyor? eğer dünyayı kur'an ile yönetiyorsa peygamberden önceki ulusları, şarap içen, domuz eti yiyen, hiç hacca gitmeyen, yine de güçlü imparatorluklar kuran bunca halkı hangi ilkelere göre yargıladı? ninova'nın, babil'in yıldıza tapan insanlarını, ateşe tapan pers'i, putperest romalı ve yunanlıyı; nil'in eski krallıklarını, sizin, kendi atalarınız olan araplar ile tatarları nasıl yargıladı? bugün bile, mezhebinizi yanlış bilen ya da hiç bilmeyen bunca ulusu, hintlilerin sayısız kastlarını, çinlilerin geniş imparatorluğunu, afrika'nın zenci kabilelerini, okyanus adalarında yaşayanları, amerika'daki geri halkları nasıl yargılamaktadır?
cahil ve kendini beğenmiş insanlar! siz ki yeryüzünde kendinizden başkasına bir hak tanımıyorsunuz. tanrı, eski ve bugünkü kuşakları hep bir araya toplasaydı, bu insan denizi içinde, müslüman'la hristiyan'ın o sözde evrensel dinlerinin durumu neye varırdı? tanrı'nın bütün insanlar için bir ve eşit olan adaletinin vereceği kararlar neler olacaktı?
aklınızın birbirini tutmayan düzenler içinde yolunu şaşırdığı yer işte burasıdır. gerçek de bütün açıklığıyla burada parlıyor. akılla doğanın sıradan ve doğal yasaları kendilerini burada gösteriyorlar, genel ve ortak bir düzenleyicinin, yan tutmayan adaletli bir tanrı'nın yasaları.
o tanrı ki bir ülkeye yağmur yağması için peygamberinin kim olduğuna hiç bakmaz. güneşini eşitçe, bütün insan ırkları üzerinde, beyazın da, karanın da, yahudi'nin de, müslüman'ın da, putperestin de, hristiyan'ın da üzerinde parıldatır; çabalayan ellerin ektiği ekinlere bereket verir; yurdunda sanayinin ve düzenin egemen olduğu her ulusu çoğaltır; adaletin uygulandığı, yasaların güçlü insana gem vurup yoksulu koruduğu, zayıfın güvenlik içinde yaşadığı, kısaca, herkesin hak duygusuyla yapılmış bir antlaşmadan ve doğanın verdiği haklardan yararlandığı her imparatorluğu gönence kavuşturur.
işte halklar bu ilkelere göre yargılanır. işte imparatorlukların alın yazısını belirleyen gerçek din budur.